Sahneler ve mekanlar, haller ve duygular, insanlar ve dil... Yumruk gibi hikayeler en korunaklı bölgelere iniyor, savunmasız karanlıklarda art arda şimşekler çakıyor. Sezgin Kaymaz gücünü nereden alıyorsa orayı güçlendiriyor okuyan 'İyi ki Türkçe biliyorum' diye şükrediyor. Ağrıları hortlatan aşk, tasma takıp ücralara kapatılan vicdan, neyin fısıldadığı sır, kum taşında gizli şanş... Çareyi uzayda arayanlar, özrü kabahatinden büyük olanlar, küçük bir ekte saklı hayatlar, yüz bin sene beklenenler...Zıtlıkların dengesi korkusuzca kurcalanıyor, gözyaşları ve kahkahalar eşliğinde samimi ve sahi bir serüven başlıyor. Sezgin Kaymaz, hikayelerin kahramanı yaptığı okura sesleniyor: Bakele!
1962’de Sinop’ta doğdu. Konya Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi İngilizce Dilbilimi Bölümü’nü, Türkçe dersini veremediği için son sınıftan terk etti. 1976’dan itibaren oyuncu ve teknik direktör olarak hentbolla uğraştı. Türkiye Voleybol Federasyonu'nda Koordinatör olarak çalıştı. Romanları (hepsi İletişim’den): Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir (1997), Geber Anne! (1998), Kaptanın Teknesi (1999), Lucky (2000), Zindankale (2004), Ateş Canına Yapışsın (2008). Hikâyeleri: Sandık Odası (2005), Medet (2007), Ateş Canına Yapışsın (2008), Kün (2013).
Sezgin Kaymaz ile ilk tanışmam oldu Bakele. Bana öyküden ziyade sanki önü arkası çok da önemli olmayan olaylar derlemesi gibi geldi kitap. Daha doğrusu anlatan için önemli değil, o olaya şahit olmuş zaten ama bize aktarırken de ucunu açık bırakması... Bazı öyküler çok can alıcı bir olayla başlayarak o kadar sönük veya tamamlanmadan bitti ki, yarım kalmışlık hissiyle cebelleştim hem okurken. Sevecek miyim öyküleri yoksa sevmeyecek miyim, güzel mi çirkin mi diye düşünmekten yoruldum.
Benim okumaktan keyif aldığım öykü tanımına çok uymuyor Bakele'deki öyküler. Ancak dili akıcı, anlatımı sade. Çok uzun öyküler değil. Günlük temalar seçilmiş. Yakalaması, içine girmesi zor değil. Kolaylıkla, zorlamadan bir şeyler okumak isteyecekler için tavsiye edilebilir.
Sezgin Kaymaz'ı daha önce hiç okumamıştım. Birkaç yıl önce, çok olumlu eleştiriler alan Kün'ünü almıştım, ama hala fırsat bulup el atamadım. Belki hacimli ve küçük punto basımlı olması caydırıcı bir etki yarattı. Neyse geçen yıl hediye gelen Bakele'yle Kaymaz'a giriş yapmış oldum. Fena bir giriş oldu ama. Genelde çok basit öyküler. Şaşırdım doğrusu, bu kadar isim yapmış bir yazardan bu düzeyde öyküler beklemiyordum. Dili de itici geldi, bolca "geliyom", "gidiyom" türü bir üslup. "Türkçenin Gövde Gösterisi!" başlıklı arka kapak yazısı ise yayıncı April'in tıynetini ortaya koyuyor; insanlar bu kadar enayi yerine konulmamalı...
"Aşk erkeklik işi değildir, insanlık işidir. Cesaretin ne işi var orada? Bilakis, aşık dediğin, şu dünyadaki en korkak adamdır. Karnın ağrımıyor mu mesela?"
Sezgin Kaymaz'ın en sevilenlerinden biri olmasa da bazı öyküleriyle beni fena halde vuran Bakele'si kafamın ziyadesiyle dağınık olduğu bir dönemde bana çok iyi geldi. Bir kere zaten kitaba da ismini veren o ilk öykü, Bakele için bile okunur. Daha henüz onbirinci sayfada burnumun direğini sızlarken buldum, dedim hakkımızda hayırlısı.
Her öykü derlemesinde olduğu gibi bunda da çok iyi ve o kadar iyi olmayan öyküler var. "Bakele", "Aşkın Hasretle İmtihanı" ve "Bakma, Gör" en sevdiğim öyküler oldu. Sezgin Kaymaz'ın bir yandan çok güçlü ve yer yer süslü bir dil kullanırken diyalogları bunca yalın ve sahici yazabilmesini çok şaşırtıcı buluyorum, sanki anlatıları başka, diyalogları başka biri yazıyor gibi ve bence öyküleri çok zenginleştiriyor bu ikili yapı.
Bu ara sürekli Saramago diyorum ama bu kitabı okurken onun şu cümlesi geldi aklıma: "Benim romanlarımda kahramanlar bulunmaz, sadece normal yaşamlar süren normal insanlar vardır. Sıradan insanlar hakkında düşünür yazarım, çünkü tanıdığım insanlar onlardır." - bu kitap da tam böyle. Sıradan insanlar, normal yaşamlar, onların hayatlarının bir minik anına muzip birer bakış. Ben bu kitapta en çok bu iddiasız, sakin öyküleri sevdim. Daha dramatik meseleler anlatan öykülerden çok daha doyurucu geldi bunlar, sanki bir evin penceresinden başımı uzatmışım da bir bakıp kaçmışım gibi.
Son olarak "Hiç" öyküsünün sonundaki soruya cevap vereyim zira kendimi tutamayacağım: "Kimin lafıydı o? İki insan ayrılırken daha şefkatli konuşan taraf, âşık olmayan tarafmış. Ne kadar doğru geliyordu şimdi." diye bitiyor öykü.
Bizim içimizden, eğlenceli ve samimi bir kitap. Yer yer fazlaca argo içerse de bu kitaba samimi bir hava vermiş. En çok kitaba adını veren ilk hikaye "Bakele"'yi sevdim. Zaten bu kitabı almamı ve okumamı sağlayan yegane sebep kitbin adıdır. Sevdiğim bir arkadaşım bana sürekli bu hitapla seslenirdi. Şimdi bu kitap ve aynı zamanda bu seslenme tarzı yani "Bakele" daha değerli oldu gözümde.
Sezgin Kaymaz'ın diğer kitaplarını okumak için meraklanmamı da sağladı bu kitap aynı zamanda.
13. (yüzbin sene) ve 14.(Hasibe) 19.( Gözünün içindekini göremezsin) 20.(Benim trilyarlarım var) ve 21.(Angara'nın Bağları) öyküler inanılmaz iyiydi. Bu öykülerin tamamını defterime yazabilirim tekrar. İyi ki varsın Sezgin Kaymaz. Sesli kitap olarak da, Emre Melemez'in sesinden taş olsa okurum.
Kitap bitti ama ben kitaba da ismini veren "Bakele" , "Ben Geldim De" ve "Çızgı" hikayelerine doyamadım, çok kısa ama tadı damakta kalıyor. 'Bir dilim daha' der gibi, 'ne olur bir kez daha okuyum ' diyorsun.
Diğer hikayeler de çok canlı, hayattan... Kullanılan dil biraz basit, argolu ve küfürlü ama gülümseten , samimi bir dil. Kaba küfürler gibi durmuyor karakterlerin üzerinde.
Bazı hikayeler derinden hüzün veriyor , bazıları kahkahadan yan devrilmenize sebep oluyor.
Hatta bazı bölümlerde önce kahkaha atıp sonra ağlamaklı oluyorsun.
Yazarla ilk tanışmam bu kitapla oldu.Şahane başlayan öykülerin sonunun havada kalması ya da sönük bir sona bağlanması ve Türkçe’nin gövde gösterisi tanıtımına uymayan bir Türkçe ile yazılan bazı öyküler sebebiyle beklediğimi bulamadım.
Okuduğum en iyi hikaye kitabı. Hepsi birbirinden güzel 34 adet kısa hikayeden oluşan bu kitap bende çok derin izler bıraktı. Kısa sürede hikayelerin kafamdan silinmesini ve tekrar okumayı arzu ediyorum.
Sezgin Kaymaz, geçen sene keşfettiğim yazarlardan biri. Bakele isimli öykü, kitabının ilk öyküsü. Ve ben okur okumaz, niye bu kadar geç kalmışım okumak için diye düşünmüştüm.
İlk Sezgin Kaymaz okuyuşum ve son olmayacak gibi gibi. Kitabı sevip sevmemek arasında kaldım. Bazı öyküler çok güzel bazıları ise çok gereksizdi. Neyse ucuza bir kitabını bulursak bir şans daha veririz Sayın Kaymaz'a.
Sezgin Kaymaz ile tanışma kitabım oldu ve bana öykü kitaplarını daha da çok sevdirdi. 34 öyküden seçmek istesem, çok fazla beğendiğim, kalbime dokunan, güldüren, hüzünlendiren öykü seçebilirim. Ama ilk öykü Bakele ile başlar başlamaz vuruldum : //“dede?..” dedim, “bakele ne demek?” anlattı. “canım” demekmiş. ve “aşkım” ve “bir tanem” ve “her şeyim” ve “ömrümün vârı” ve “gözümün nûru” ve “kalbim” ve “ışığım” ve daha yüz binlerce güzel söz, güzel ses demekmiş.\\
Bu sefer olmadı pek. Bu kitapla başlamış olsaydım yazara muhtemelen düşüncelerim bugüne göre farklı olurdu. Kün’ü tavsiye ediyorum. yazara bu kitapla başlayıp beğenmeyenler bir de Kün’ ü okuyun lütfen .
Çok eğlendim, çok sevdim, sokak ağzı ile yazılmış günlük hayattan öyküler. Bir çırpıda okunası. Kitaba adını veren "Bakele" öyküsü en duygu yüklü ve güzel öykü idi bence. Tavsiyeyle...
Birbirinden farklı mizahi ögelerin bolca yer adlığı güzel öyküler. Romanındaki üslubunu bazı öykülerinde devam ettirmiş. Yöresel ağızları ve argoları çok güzel öyküye yedirmiş. Normal notum 3.5
Her yazarın inişli çıkışlı yazma, sıradan metinler üretme hakkı vardır, S. Kaymaz bu hakkını “Bakele”de kullanmış diye düşünüyorum. Basit ve sıradan, şimdiye kadar okuduğum romanlarından hayli alt seviyede hikayeler. Sezgin Kaymaz’ın mizah anlayışı böyle kötü değil. Yazarı okumaya devam edeceğim ben…
Benim için zorlu geçen bir zaman diliminde okudum. Özellikle bir iki öyküsünde kıkır kıkır gülerken yakaladım kendimi. Kolaylıkla okunabilecek, hafif öyküler. Bana iyi geldi☺️
Okurken rahmetli babaannemin evinde saatlerce çay içmisim hissini yasadim. o kadar sicak ve tanidik oykuler. basit ve siradan olmalari onlari daha buyulu yapti benim icin.
34 enfes öykü. "İnatlaşmak için iki inatçı lazım... Kavga etmek için iki cahil, dövüşmek için iki aciz... Birinin kapıyı vurup çıkması için içerde bir kalan, biri çekip gidiyorsa bir gönderen lazım."
bugün bize kim geldi kitabı ile benzer hikayeler çoğunluktaydı. çoğu kez ben bu hikayeyi biliyorum yaa tepkisiyle birlikte üzülür buldum kendimi. yine de dilini anlatımını seviyorum Sezgin Kaymaz'in. diğer kitaplarını da okur muyum, ondan emin değilim henüz. biraz ara verip tüm kitapları hemen bitirmemek açısından hem de aynı gibi gelen hikayeleri arka arkaya okumamak açısından biraz bekleyebilir sanırım.