Jump to ratings and reviews
Rate this book

Gece

Rate this book
Gece'de anlatılan tek tek, bölük pörçük durumların, konumların, gerçek yaşamla somut ilişkisi, sürekli seziliyor satır aralarında. Okurun yakın geçmişte tanığı olduğu birçok toplumsal, tarihsel, kültürel deneyden yankılar ve metinde sözgelişi. Alışılmış tarihsel mantığın işleyişi bile sorguya çekiliyor. Ama bütün bu gerçek durumlardan soyut bir çıkarım olan yaşantı, insan umutlarıyla korkularının bütünleyici imgeleriyle dile getiriliyor.

231 pages, Paperback

First published January 1, 1985

56 people are currently reading
2350 people want to read

About the author

Bilge Karasu

33 books284 followers
Bilge Karasu (1930–1995) was born in Istanbul and became the pre-eminent Turkish modernist writer. Besides short stories and novels he was also a well-known translator. A graduate of the philosophy department of the Faculty of Letters of Istanbul University, Mr. Karasu worked in the foreign broadcast department of Radio Ankara until a Rockefeller University scholarship made it possible for him to continue his studies in Europe. After returning to Turkey, he went to work at Hacettepe University, where he lectured in philosophy. In 1963, Mr. Karasu won the Turkish Language Institute’s Translation Award with Olen Adam, for a translation of D. H. Lawrence’s The Man Who Died. By that time, he had begun to experiment with new forms of expression in his collection of stories entitled Troya’da Olum Vardi (Death in Troy). He won the Sait Faik Story Award eight years later with Uzun Surmus Bir Gundu Aksami (Evening of a Long Day). By the beginning of the 1980s, he had tried an abstract form of expression in Gocmus Kediler Bahcesi (The Garden of Departed Cats) and incorporated other forms of art into his writing. He attempted different uses of form and content in works he styled "texts" rather than "stories." His other works include Kismet Bufessi (Kiosk of Destiny), a collection of short stories; and Kilavuz (The Guide).

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
564 (41%)
4 stars
483 (35%)
3 stars
226 (16%)
2 stars
80 (5%)
1 star
22 (1%)
Displaying 1 - 30 of 127 reviews
Profile Image for Aslı Can.
774 reviews295 followers
Read
May 19, 2023
Gece'yi ikinci okuyuşum bu. Kitaplığıma bakıp, Gece'yi tekrar okumak üzere elime aldığımda, ilk okuyuşumdan bu yana dünyanın güneş etrafında tam olarak dört tur attığının farkında değildim. .

Şu cümlelerle sonlanıyor Gece:

'' Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?''

Ben de karşılık olarak şunları sormuşum ilk okumam sonunda:

''Bunları okumakla çıldırmaktan kurtulunur mu? Çıldırmaktan kurtulmak istenir mi? Çıldırmaya heveslendiren kitaplar daha çok sevilir mi?
Hayır. Hayır. Evet.''


Gece, bir labirent roman. 26 Mart 2016'da yükselmeye başlamış, edebiyat eşliğinde dolandığım labirentimin duvarları. Birkaç ay sonra Görünmez Kentleri'i okuyup, İtalo Calvino ile tanışmamla biraz daha giriftleşmiş labirentim. Sonra Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu; sonra Seksek; ve 2666; sonra Kutu Adam derken, binbir şekilli binbir yüzlü bir labirentin içinde bulmuşum kendimi. Sonra dönüp dolaşmışım, bir gündüz bir gece olmuş; bir gece bir de gündüz olmuş derken, nihai Gece'de bulmuşum kendimi.

Dönüp durmaktan, tekrara düşmekten yakınıyorum ya; unutuyorum sanırım dünya da dönüp duruyor. Nereye gitmeye çalışıyorum acaba? Labirentler üzerine düşünüyorum bu aralar sık sık, bir metafor ve bir gerçeklik olarak. Evimde iki oda ve mutfak ve tuvalet arasında gidip gelirken içinde dolandığım labirent üzerine düşünüyorum. Labirentimi nasıl sevdiğimi, dehşet içinde nasıl oradan çıkmaya çalıştığımı; ona nasıl tutunduğumu, duvarlarını nasıl renkler, şekiller, kelimeler ve insanlarla donattığımı.

Theseus, minatorla yüzleşmeye razıdır ya, labirent konusunda eli ayağı bağlıdır; tüm cesaretine rağmen üstelik. Ve Ariadne aklıma geliyor sonra. Ariadne, Thesus'a labirentten kolayca çıkabilmesi için bir yumak vermiştir. Yumak, bir nevi labirenti taklit ederek çıkarır Theseus'u oradan.

''İşte labirentler böyle acayiptir, onlardan kurtulmak için gözlerinin içine bakmanız, gözlerinizde onların yansımalarını görmeniz, hatta belki onları taklit etmeniz gerekir.'' gibi büyük cümleler kuruyorum ne dediğimi bilmeden. Ve bazen, en çok ne dediğimi bilmezken bir şeyler demiş olabildiğimi düşünerek rahatlatıyorum kendimi.

''Gece'den kurtulmak için gecenin gözüne bakmak.''

Bunları yazarak, çıldırmaktan kurtulunabilir mi? Sonra İtalo sesleniyor San Giovanni Yolu'ndan:

''...beni de dört duvar ve yazılı kağıttan oluşmuş bir labirentin içine girmeye ne zorlayabilirdi?-, kendi dışımızda kalanla umutsuz yüzleşmeydi, dünyanın genel savurganlığına karşı benliğin savurganlığıydı.''

Bazılarımız bazılarımıza çok benziyor. Umutsuz yüzleşmeler ve savrulmalar eşliğinde dalarken derin labirentlere; diğer yandan elden ele yumaklar vererek işte, yaşamaya devam ediyoruz birlikte. Bir gece, bir gündüz. Yumak, labirent, yumak, labirent.
Profile Image for Argos.
1,259 reviews490 followers
September 14, 2022
“Gece”yi, ne tesadüf tam da 12 Eylül darbesinin 42. yıldönümünde okudum, içim karardı, acıdı. Hakkında çok şey yazılabilir de, yazasım yok ki…Cumartesi annelerini okudum, evlerinde uyurken boğazlanan 7 TİP’li genci okudum, ajan provokatör Mahir Kaynak’ı okudum, işkenceci Yüzbaşı Oktay Yıldıran’ı, Yarbay Raci Tetik’i okudum. Toplandıkları ocaklardan çıkan SS taburlarını, devletin paramiliter güçlerini okudum. Abdullah Çatlı’yı, Haluk Kırcı’yı okudum. MİT’i, DAL’ı, JİTEM’i okudum. Bilge Karasu’nun kılçıksız, duru Türkçesi ile, farklı kurguyla yazılmış, metaforlarıyla, alegorileriyle acıklı bir öykü, bir ağıt okudum. “Aydın” tanımı çok düşündürdü beni.

“Gece inerken ilk kararan yerler, çukurlardır; en son aydınlanan yerler de oralar.” Çukurları sevmiyorum, geceler de ürkütücü. Birkaç gün kitap okumak istemiyorum.

BİLGİ NOTU: Bilge Karasu Türk Edebiyatı’nda “çok katmanlı”, “metaforlarla örülü”, “Kafkaesk” vb. ya da “anlaşılmaz”, “kapalı bir anlatım” gibi nitelemelerle adlandırılan Gece’yi Nisan-1975 ile Mayıs-1976 arasında yazmıştır. 1985’te de roman İletişim Yayınları’ndan yayınlanmıştır. Yazılmasıyla yayınlanması arasında uzun bir zaman farkı vardır. Bu zaman farkının nedeni; yazarın, 12 Mart’ın ve 12 Eylül’ün yarattığı kaotik ortamın baskısını üzerinde hissetmesi, sanatçının yaratma, sorgulama, eleştirme özgürlüğünün zaman zaman büyük sıkıntılara yol açtığı için çekinmesi ya da eserini piyasaya sürmesi için var olması gereken hissiyatın geç oluşması olabilir.(Esra Karlıpak)
https://dergipark.org.tr/tr/download/...
Profile Image for Nate D.
1,653 reviews1,252 followers
October 25, 2025
A writer seeks a path through a dystopian city: the dark descends earlier, the nightworkers embolden, random acts of brutality sweep the streets for new victims, uncanny architectures of cryptic meaning beckon the unwary. An author seeks a means of conveying slippery reality: the warping effects of life under manipulated media, the politics of fear, the utter disorientation of propaganda machines intended only to confuse further. To these, other voices are joined: manipulators and manipulated, and rarely-glimpsed other options, those in search of an exit. Encompassing all of these, the text advances by a rhythm of deception and clarification, narrators blurring and resolving in a fractured mirror, reader always kept uncertain and in shadow, pulled, like the characters, into a nightmarish labyrinth.

This is brilliant work. Stylistically adept, gripping both as horrific fable and personal struggle, even speaking to my personal aesthetic needs for dream logic, meta-fictive play, and irrational architectures. The last Karasu I read, A Long Day's Evening, was smart an well-constructed, but this is a masterpiece.

Early pages I took to be surrealization of life under creeping authoritarianism, possibly that in the lead up to WWII, but Karasu, born in 1930, would not have experienced that so directly. Instead, it seems that Turkish politics have been beset by fascistic violence and unrest at multiple points. As Sean points out in his review, the period of the 70s during which Karasu composed this novel was one such time, which may in turn explain why it went unpublished until 1985. But honestly, in this era when conflicting and improbable information is regularly disseminated through social media to spread discord and instability, this feels all too up to date. The collapse of the information age into media warfare and misinformation (whether through political machination or late capitalism's scurry to provide whatever news the consumer demands, true or not (and what even is truth in this?)) is a dominant narrative of our time.

Karasu's confusion is our own.
Profile Image for Oguz Akturk.
290 reviews735 followers
April 30, 2021
YouTube kitap kanalımda Gece kitabını ve postmodern romanı anlattım: youtu.be/5NOJQ_1hmps

Geceye bir kitap bırak değil gece bana bir kitap bıraktı.

Bulanık?

Oldum olası geceye yüklenen anlamları sürekli takip ettim, bu takip beni gündüzlerdeki kalabalıktan ayırdı. Karasu'nun yapmaya çalıştığı üstü örtülü anlamlar dizisi bir bakıma kendi üstümü örttüğüm edebi battaniyelerin bir bir açılmasını sağladı. Üşüdüm, çünkü ısınmamı sağlayan onlardı fakat bu üşüme bana çok şeyin hatırlatmasını sağladı. Kitap hakkında bir şeyler yazmadan önce yazılmış incelemeleri okudum çünkü Gece kitabının hissettirdikleri diğer kitaplara yaklaştığım gibi yaklaşmamam gerektiğini söylüyordu.

Post-modernizm kendim için de tanıdık bir kavramdı aslında. Mimarlıkta her ne kadar tarihi üslup ve standart kalıplar bu zamana kadar bir şekilde ayakta tutunabilmişse, modernizmin getirdiği tekdüzeliğe ve belirli ölçülere bağlı kalabilme duygusu da o kadar diri kaldı. Modernizmi anlamanın ve yorumlamanın şart olduğu bir dal olan post-modernizm, modernizmin getirdiği kalıpları eline aldığı görünmez bir saldırı tekniğiyle bir bir delerek geçti. Fakat varlığını bir bakıma modernizme borçluydu. Yorumlarında gördüğüm kadarıyla kitap için demiş olduğu kilitli roman tanımı tam oturmuştu. Zira kitap kilitli olduğu kadar içimizde kilitli kalmış bir uçarılığı, standart dışına çıkımını, algı sınırlarını zorlayan edebi bir bellek olmuştu.

Post-modernizm kenarda bütün bu olanları izliyordu aslında benim için. Onun ve Karasu'nun ne imar yapmaya ne de bu aydınlık diye düşünülen dünyaya yeni bir kalabalık getirmeye niyeti var gibiydi. 5 katlı apartman örneğini kabul etsek bile pencereleri baca, lambaları kapı, zeminini ise tavan kabul etmemiz gereken ön ve kabul edilemeyecek kadar karanlık koşulların saydamlığına göre imar edilmesi gerekirdi. İşte bu yüzden o tek katlı, bahçeli, verandalı eve sanırım ben bir Casa Batllo dikerdim. Çünkü Art Nouveau akımı da post-modernizmin modernizme dayalı geliş sebebi gibi makineleşmeye ve standardize olmuş her şeye karşı bir tepki olarak geliyordu.

Zor matematik sorularını, karanlığın ellerini, insanlık vurgusunu ve dile getirilemeyen korkuları gördüm. Matematiği bir çözüme kavuşturmak gibi değildi aslında post-modernizm. Karasu da kitabında ucu açık bıraktığı sayısızca sonuç arasından matematiğin kısıtlarını aşarak kendi edebiyatının matematiğini oluşturmak istemiş gibiydi. 2 sayfa çözüm yapıp tekrar 2 sayfa çözüm yapmak gibiydi ve ondan sonra o çözümleri çöpe atıp onları çöpten alıp affedip onları ağaç olan hallerine geri döndürmek gibiydi. Cebren mi? Karasucul.

Karasu ve Gece kitabı kalem işçiliğinden çıkmış bir işçilik/felseformans ürünüydü. Çok çetin metinler silsilesinden çıkan okur balta girmemiş ormanlardan çıkan çetin savaşçı gibi çıkıyordu onun kitabından çünkü. İşte bu verdiği savaş zaten okurun kendini ve okumalarını sorgulamasına, onları diri tutmasına yol açan en önemli başatlardan biriydi. Sıradışılık ve eksperimentallik ise Karasu'nun bizdeki aynasıydı. Nereye bakmaya çevirirsek yüzümüzü o bizden kaçardı. Sonsuz döngüye girdiğimiz bakışımlarda her zaman kovalamayı seçtiğimiz olaylar silsilesinde bulurduk kendimizi.

Gece uzaklaşıyordu ve ben gittikçe daha çok ipucusuzlaşıyordum. Önceden gördüklerime benzemiyordu. Sonuna yaklaştığımı ne kadar hissedersem hissedeyim sanki görünmeyen bir Karasu eli beni alıyor kitabın en başındaki karton kapağın içerisine yerleştiriveriyordu. Olmaz öyle diyordu. İpucularının hepsi senin eseri nasıl alımladığına bağlı diyordu. Oyun sonu canavarı değil de oyun başı canavarının etleşmiş hali gibiydi bu adam.

Estetik miydi? Kesinlikle. Fonksiyonel miydi? Tartışılır. İşlevsel olmasına gerek var mıydı? Gece, her daim ardından gündüzün geleceğini bilerek kendini noktalıyorsa Karasu da bu kitabındaki her konudan sonra bambaşka aydınlıkta/karanlıkta bir konunun geleceğini bilerek kendini noktalamamış olabilir. Nokta koyan bir adam değil bu doğrusu. Nokta modernizm ise bulanıklık tam bir post-modernizmdir.

Karasu Gece'de şehirden ve onun getirdiği kıstasların bulanıklığının yoğunluğunu ne kadar hissederse kitap da o kadar silikleşiyordu. Hayatlarımız da bizi her daim bir yerlere çekip sürmeye çalışan duyguların esareti altında geçerdi. Sonuca ulaşmaya çalıştığımız her türlü olayın sürecinde başlangıcımızı unutur bir halde olayların en ortasında aval aval bakar dururduk kendimize. Böyle alıştırdık kendimizi standartların dışına itmeye, kendimizi sürreal bulmaya, kendimizin sınırlarını netleştirmemeye ve şehrin getirdiği kalıplardan uzaklaşmaya.

Sanmıyorum ki sonuçsuzlukların ve keskinliklerin oluşmasını sağlayan bulanıklıklar olmasın... Belki de bulanıklıkların birleşmeye devam ederek sonuçsuzlaşmaya başladığı o anlarda bir şeyler anladığımızı sandık biz de Gece gibi. Ama bu kitaba salt anlaşılmamak üzere yazılmış gibi bakmamalıydık. Anlam arayışı tehlikeliydi. Anlam varsa bile onlarca şeyin altında gizliydi. Raskolnikov'un çaldığı para gibi taşın altındaydı, sevgilimizin çaldığı kalp gibi tanımlanması ekspresyonist bir süreçler zinciriydi. Tanımlanması cesaret isteyen iş doğrusu.

Gece kitabı algılarımla oynadı, onların frekansını değiştirdi. En çok satan kitaplardan değil en çok alan kitaplardan oldu benim için. Beni benden aldı, tekrar aldığı yere koymaya çalıştı. Olmadı fakat denemeyi bırakmadı, tabii ben de bırakmadım denemeyi. Çaba göstermekten bıkmayan bir Gece vardı karşımda. İlk duyduğumda kadın sandığım Bilge Karasu ise bana bakıyor ve dalga geçiyordu yazdığı şeylerin kapalı anlamlarıyla. Açıklık onun mizacı değildi.

Eminim ki Gece kitabı bu incelemeyi okusaydı kendisini seçilmiş olarak görmezdi, çünkü o beni seçmişti.
Profile Image for Ronald Morton.
408 reviews206 followers
November 29, 2017
Wow, this was really great. It is oddly serendipitous that this came in (a library request) as I was finishing Zenobia - and I mean that literally, I was sitting in my car reading the last section of Zenobia when I received the email this was available – as this book, with its semi-surrealist descriptions, and its experimental approach to both narrative and form – satisfies the expectations I had for Zenobia (which were unfulfilled) while still being a much different book. It is also overly atmospheric in the same way that Zenobia is; though it is more suffused with dread and paranoia; comparisons to Kafka are warranted, though only as a literary touchpoint – Karasu is very much forging his own path here, he just happens to utilize both paranoia and bureaucratically-implemented-societal-control like Kafka (though these items are likely more influenced by the social situation in Turkey in the 1970’s when this is written: totalitarianism is of course not unique to the writings of Kafka).

The book is overall divided into four main sections – and then further divided into (mostly) page length numbered entries; on occasion the numbered section is not an entry (as in a notebook) but instead is a footnote (more on that in a moment). The first three major sections are each narrated (or written; more on that in a moment as well) by a different voice – the opening section is narrated by the overall protagonist of the book; the second section is narrated by his opposition; the third section is narrated by an agent of the opposition. The fourth section introduces a fourth voice (another agent) but then begins including entries from the other three voices as well. In addition, there is an entry in the fourth section that indicates that the protagonist has found a stack of papers and will be inserting them into the narrative without any regard for chronology or order. Needless to say, the fourth and final section begins to devolve into chaos.

So, the footnotes – as noted above, there are occasional footnotes in place of a normal numbered entry (though they are still numbered as normal): in these notes it would appear that the author himself is interjecting himself into the text; in doing so, he begins to call to question the truthfulness of the narrative, the reality of the characters as presents, the reliability of any of the entries, and so on. Example of a footnote:
FOOTNOTE. Is it the author who cannot make up his mind, or the character? Is there only one character speaking in the first person in this notebook, or at least two? To what degree can I make use of the indefinite number of speakers or, to resort to a conventional expression, the inconsequence of the character? I must confuse the reader; he must be confused and scared. More and more I have a feeling I could hold the whole world in my hand. A feeling that I could keep the I’s of the most disparate characters in my palm . . .
When I say “it would appear” in regards to the authorship of these footnotes I am not stating this lightly; later footnotes (by another voice) call into question just who the author is in these instances – what appears to be the meta-author of the text as a whole begins to appear to possibly be just another creation; an author character still being acted upon by the meta-author, who may or may not be a part of the text itself.

Outside of the footnotes, there is the matter of the origins of the numbered entries themselves – at one point one of the narrators discloses that his writings are daily entries in a private notebook; while another narrator classifies her entries as letters to be provided to the first (protagonist) narrator. The truthfulness of these statements will (of course) be called into question as the book progresses and the confines of the accepted narrative begin to fray and the possibility of a different layer (or layers) of textual reality begin to shine through.

A highly recommended book. Additional selling point – it’s stupid short! Even the “142 pages” stated on this entry is misleading, as there is abundant white space utilized in the text. Think of it as a slightly longish novella, which can be consumed in one to two fairly quick sittings. So – assuming you have access to a library that can get this book for you – there should be no reason not to give it a whirl.
Profile Image for Fact100.
483 reviews39 followers
June 30, 2024
Edebiyatımızda postmodernliğin en önemli ve öncü isimlerinden Bilge Karasu'nun şahane eseri "Gece", korku üzerinden tahakküm kuran totaliter rejimlere dönük bir eleştiri. 1985'te yayımlanan (yazıldıktan yaklaşık 10 yıl sonra) "Gece"de, özellikle 12 Eylül öncesi dönemin etkileri ve tekinsizliği güçlü bir imgesel anlatımla okuyucuya aktarılıyor.

"İnsanlar, gitgide, istediklerine, dilediklerine inanmakla yetindiklerini, düşünüp tartmayı, ölçünmeyi, olanı biteni görmeğe çalışmayı yavaş yavaş bir yana ittiklerini daha fark etmiyorlardır belki de. Bunun farkına varmağa başladıklarında ise ortalık iyice kararmış olacak. Sabahları güneş yeniden doğar gibi olsa da, ortalık yeniden aydınlanır gibi olsa da, gecenin karanlığı bütün bütün dağılmayacak hiç.”

İç ve dış dünya arasındaki çatışmayı da alegorik ve kusursuz bir dille ele alan "Gece", iç dünyamızın dehlizlerinde benliğimizin verdiği mücadele ve parçalanmaya yönelik de nadide bir eser.

"Işık yavaş yavaş kararırken ben, benim artık, kırılmış her parçanın içerisinde. Aynada tanıyamadığım ben. Binlerce parça. Artık ben de olmayan yüzbinlerce parça."

Bu yönlerden bakınca okuyucuya yüklediği zihinsel yük ve karanlık ciddi boyutlarda denilebilir. Eğretilemeler aracılığıyla gerçekler eğilip bükülse de, biliyoruz ki hakikatte debir çok karanlık yaşandı, yaşanıyor, yaşıyoruz. "Gece"yi okuyanlar da bu acı bilgiyi hem dışında hem de içinde hissederek sarsılıyor.

"Gece inerken ilk kararan yerler, çukurlardır; en son aydınlanan yerler de oralar. Oysa ışığı severim ben; severdim. Önceleri. Şimdi gece sarsın istiyorum beni. Çukur olmalı, çukurda kalmalıyım. Belki de çukurum kazılmakta şimdi..."

Edebiyatımızın (siyah) incisi sayabileceğimiz "Gece"yi, yüreği karanlığa talimli tüm okuyuculara tavsiye ederim.
Profile Image for Hakan.
227 reviews201 followers
June 6, 2019
bilge karasu okumanın zorluğu, yazdıklarının tam kapalılığı değil, okudukça-ilerledikçe açılmasıdır. özellikle öykülerinde sabırla ilerledikçe yapının neden böyle kurulduğunu da anlarız, anladıkça okuma keyfimiz artar. eğer ikinci kez okumayı denersek alabildiklerimizin zenginliğini, çeşitliliğini, çok yönlülüğünü fark ederiz, okuma keyfi okur mutluluğuna dönüşür. ancak gece, bu anlamda ayrı bir yerde duruyor bilge karasu yazınında. kitabın türü de tartışılabilir ama genel olarak söylemek gerekirse iki sebepten kaynaklanıyor bu farklılık. birinci sebep gece'nin simgesel bir anlatı olması. ikincisi ise anlatının yapısı: üç anlatıcısı, anlatıcı-yazarı ve her şeyi bilen-tanrı-yazarıyla gece çoksesli ve üstkurmaca yönüyle çok katmanlı. bunlardan daha önemlisi yapının sürekli değişmesi-dalgalanması, bozulup bozulup yeniden kurulması.

simgesel yönüne dair, gece'nin, somut, bir dönemin-1970'ler türkiye'sinin siyasal-toplumsal koşullarını, bu koşulların birey üzerindeki etkilerini bir tür soyutlamayla işlendiği söylenebilir dar anlamda ya da zamandan-mekandan bağımsız daha geniş değerlendirilebilir. baştan bir ön bilgi bu, sonra, anlatıda ilerleyip kesişme noktalarını fark ettikçe okur olarak takip edeceğimiz bir izleğe dönüşüyor ki bu kesişmeler-paralellikler, soyut-somut bağlantılarına asıl izlek demek de yanlış olmaz herhalde.

metnin yapısına gelince işler karmaşıklaşıyor. kitabın ilk bölümünde, ilk yabancılığı atlattıktan sonra, roman dünyasının atmosferini hissetmeye başlıyoruz. baskı ve şiddet ortamı, korku ve şüphe. yozlaşma ve yalnızlık, gittikçe içine kapanan bir toplum. çıkış da yok artık, karanlık bekleniyor, büyük karanlık, büyük gece. bu bölümde anlatıcıyla birlikte, dipnotlarla yazarın sesini de duymaya başlıyoruz ve anlatının üstkurmaca yönü de böylece ortaya çıkıyor. ikinci bölümle birlikte anlatıcı değişiyor ve gücü elimde bulunduranların tarafına yönleniyoruz. bir toplumu bastırmanın yöntemleri, insanların gündelik hayatları üzerinden sindirilmesi derken üçüncü bölümde, anlatıcı bir kez daha değşiyor. farkı seslere, zamanda-mekandaki değişikliklere, dalgalanmalarına rağmen bir olay örgüsünün şekillenmeye başladığını, bu anlatının da bilge karasu'nun öyküleri gibi açılmaya başladığını düşünüyoruz bu bölümde. ancak dördüncü bölüm bunun böyle olmadığını ortaya koyuyor: beklenen gecenin gelip her şeyi kuşatttığı dördüncü bölümün alt bölümlerinde hatta alt bölümlerin içinde bile değişen anlatıcıları takip etmek gittikçe zorlaşıyor, neredeyse imkansızlaşıyor. sona doğru gece hem biçimi, hem de içeriğiyle daha önce kurulan bağlantılardan-bağlardan sıyrılıyor. okur olarak en zorlandığımız, en dışarıda hissettiğimiz son alt bölümler bir anlamda da anlatının-metnin içinde olmamızı, rol almamımızı bekleyen bölümler.

bütün bunlarla birlikte gece'ye bir bulmaca olarak bakmamak lazım. gece özünde bir meselesi olan, içeriği gibi biçimi de bu öz tarafından belirlen bir roman. bilge karasu'nun hemen hemen tüm eserleri gibi birden fazla okumaya açık. ama tekrar okuma yapılmayacaksa da anlaşılanların, sezilenlerin, hissedilenlerin vereceği çok şey var. gece'nin edebiyatımızdaki, türkçemizdeki eşsiz benzersiz yerinden ayrıca bahsetmeye ise hiç gerek yok. türkçe okuduğu için insana mutluluk veriyor, gurur veriyor.
Profile Image for Brady Billiot.
153 reviews1,063 followers
October 18, 2024
So so strange. Deeply poetic. Feels like Lispector, Kafka, and house of leaves all merged together
Profile Image for S̶e̶a̶n̶.
978 reviews582 followers
January 5, 2018

This is one of those works in translation where the prose is so clear and seamless that it's possible to forget one is reading a translation. Moreover, Karasu's accessible style transcends the period in which the book was written (mid-1970s, though not published until 1985, perhaps due in part to this), resulting in a work capable of sliding through time free of anachronistic snags. With its rotating cast of first-person narrators and its intermittent footnotes (initially penned by 'the author' [who may or may not be yet another fictional construct] and later hijacked by other figures), the novel demands alertness from its readers. But for those familiar with the type of postmodern techniques Karasu employs it should not pose too much of a challenge, particularly as Karasu scatters breadcrumbs at key transition points, thus aiding (or possibly misleading) the reader. Alternating plot-advancing sections with more meditative philosophical passages, Karasu propels the narrative forward in what feels like a reluctant manner. At times he is much more concerned with ruminating on the process of artistic creation, most specifically fictional literature. It is all interesting and highly readable, but my one complaint is that the plot, such as it is, eventually grows far too divergent for my taste. Likely this is tied to his larger themes around fiction writing, but aesthetically it put a slight ding in what was an otherwise excellent read.
Profile Image for Hakan.
829 reviews632 followers
December 28, 2014
"Hangi ayna kendimizi gösterecektir bize? Sürekli bir yürüyüş içinde gibiyiz, bir lunaparkın eciş bücüş görüntü veren aynaları arasında."

Yaklaşık 20 yıl önce almış olduğum bu kitaba dün gece başladım, sabah kalkar kalkmaz da bitirdim. Sürükleyici olduğunu kimse iddia edemez elbette. Müthiş bir atmosfer romanı. Çokanlamlı, derin, Kafkaesk, felsefi, karanlık. 1975-76'da yazılmış, ama ilk baskısı 1985'de yapılmış. Bu dönemlerdeki ortamı alegorik bir şekilde anlatan bir metin olarak da okunabilir. Yaşam, ölüm, varoluş üzerine keskin düşüncelerin yanı sıra, sıkı bir toplumsal eleştiri de içeriyor. Kitabın son cümlesi de Sait Faik'e bir cevap adeta...
Profile Image for aslı.
214 reviews26 followers
December 13, 2020
Pasif okuyucu istemeyen, yönlenmeye, hissetmeye, öyküye katman eklemeye okuyucuyu davet eden bir kitaptı. Tabii ben tembel bir okuyucu olduğumdan, ana karakteri, olay örgüsü, geçişleri, iyisi-kötüsü net şekilde belirtilmemiş bir kitabın içinde kayboldum. Bu sebeple bir kere okumaya başladım, yok olmuyor deyip bıraktım. Notos Dergi'sinin sesli kaynak olarak yayınladığı Bilge Karasu dosyasını dinleyip kitabı tekrar elime aldım. Oradan edindiğim ardıl bilgi kitabı anlama noktasında kendimi boşuna hırpaladığımı anlattı bana çünkü demin de dediğim gibi bu okuma deneyimi alıştığım gibi bir deneyim olmayacaktı. Bu sebeple kitabı iyi ki okumuşum ve keyif de aldım diyorum ancak kitaba hak ettiği emeği verememiş olmam çok mümkün. Özellikle son 75 sayfaya odaklanamadığımı hissettim. Ama pes etmiş değilim, Bilge Karasu üzerine daha çok okuyup sindirip tekrar bu kitaba geri dönmeye kararlıyım.

Kitapta altını çizdiğim çok yer oldu ancak bir bölüm var ki baştan sona çizmişim altını, her kelimesini sevmişim...

"71.
Gazete okurken, birileriyle konuşurken, anlatılan, iletilen acılar, kötülükler, cinayetler karşısında, ölümler, kıyımlar, kırımlar karşısında içi oynaması gerektiğini duyduğu halde gönlünden herhangi bir kıpırtı, herhangi bir ürperti geçmeyenler vardır. Bundan ötürü kaygı duyarlar. Kimi ise herhangi bir şey duyması gerektiğini de düşünmez, herhangi bir şey de duymaz; bundan ötürü kaygılanmaz, kaygılanmayı anlayamaz... Taş yürekli falan değildir bu insanlar; imgeleme güçleri, kendi dertlerinden, acılarından, gözle görülüp elle dokunabildiklerinden ötesine erişmemektedir, o kadar. Aynı kişiler ağlayan bir çocuğun resmi karşısında, sıradan bir film, bir öykü, bir oyun karşısında içlenir, üzülür, ağlar. İmgeleme güçleri ancak bir tür somutluk karşısında kıpırdanır, canlanır, kıpırdar.
Yeni tanıdığın biriyle güzel, doyurucu sayılabilecek bir sevişmeden sonra "bir daha ne zaman buluşalım?" sorusuna yanıt bulamayanlar vardır. Gözlerini kaçıranlar, bahane arayanlar... Karşılarındakinden hoşlanmışlardır; onunla "yıldızlarının barışabileceğini" düşünürler de belki de, düşünme çabası gösterecek olsalar. Ama o anda sıkıldıklarını, içlerinden utanca benzer bir yel esip geçtiğini duymakla yetinirler. Gerçek sıkıntıları, eksiklikleri ise belki de, gene, imgeleme yetilerinin yoksunluğu, düş güçlerinin kavruk kalmışlığıdır. Çiğnemeden yuttuğu bir yemekten sonra bir daha acıkabileceklerini usundan geçirmeyen torlar gibidirler bunlar. Yaptıklarının tadına gereğince varacak, hakkını verecek durumda da değillerdir; istediklerini bilecek, bir kaç saat ya da bir kaç gün sonrasını öngörecek görgüleri de olmamıştır sanki.

Bir yaşam bilisizliğidir bu. " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedirten, kişinin kendine yakın bulmadıklarının acısı karşısında - gizli de kalsa- bir "oh olsun! dikkat edeydi ya" duygusu bile uyandırabilen bir bilisizlik. Bir kafa yoksulluğudur bu. Okumasını öğrenmiş ama yaşamadığının farkına varamamışların, bir insanın birçok yaşamı yan yana sürdürebileceğini usu almayacaklarının yoksulluğudur bu. Okumasını öğrenmiş ama yaşamadığının farkına varamamışların, bir insanın bir çok yaşamı yan yana sürdürebileceğini usu almayacakların yoksulluğudur bu; sokağa düşmenin, kötülüklerle burun buruna gelmenin kimi zaman biraz olsun azaltabildiği bir yoksulluk..."
Profile Image for Sarah.
548 reviews34 followers
June 17, 2018
This book is like an expressionist painting. Mirrors reflected in mirrors. Shadows cast upon shadows: the shadow of the author, the shadow of political violence. Don't expect any answers. There aren't any. And that's the point. This is a novel in sense impressions. You fill out the skeleton with your own viscera.
Profile Image for Jeff Jackson.
Author 4 books527 followers
July 4, 2018
I admire how this novel veers between surrealism and brutal reality, and the innovative way Karasu braids together various narrative voices while simultaneously calling them into question. Ultimately though, I wish the prose was sharper and the scenes and situations less generalized. Still, an interesting book.
3.5 stars
Profile Image for Çiğdem Çavdaroğlu.
28 reviews
February 18, 2017
“Gece” baştan sona, dolduramadığım boşluklarla dolu. Bir okur olarak, ilk satırından son satırına dek kendi “okur niteliğimi” sorgulatan boşluklarla dolu. Tam da anlamaya başladım dediğim noktada, anladığımı sandığım “şey”i yeniden yitirten boşluklarla dolu. Gece’den sonra bir daha ne zaman “bir başınalığım” azalır, bilmiyorum. Ama Gece’nin bu ihtimali büyük ölçüde azalttığından eminim.

Belirli bir “zaman” dan yoksun olan Gece, bugün okunduğunda da öylesine geçerli ki, yıllardır bu ülkenin aynı şeyleri evirip çevirip yaşadığını ispatlıyor adeta. Gecenin işçileri değişse de, sonunda varılan yer değişmeyecek. Yolda hissedilen korku azalmayacak. Huzur ve güven bu coğrafyaya belki de hiçbir zaman gelemeyecek.

Artık bizim de bugün tek yapabildiğimiz, “karanlığın tek gerçeği”: konuşabilmek. Hala konuşabiliyorken. Ama nereye ve kime dokunabiliyoruz? Ama neyi önleyebiliyoruz, nereyi aydınlatabiliyoruz? “Karanlıkta” sığınabileceğimiz “dil”den başka ne kaldı elimizde? Darbe dönemlerinde nasıldı, belki yaşayan bilir, ama günümüzde olan, aslında Gece’ye karşı olanların ve Gece’den korkanların bazılarının da artık içlerinin “karanlık” hale gelmiş olduğu.

Geçmişin “düzeltmen”lerinin yalnızlığı, artık “bir başınalığa” döndü. Bir başımızayız. Ne gecenin işçilerine, ne de geceden korktuğu halde sesini çıkarmayanlara dokunamıyoruz. Onlarla bir arada olamıyoruz. Onlara bir ışık yakamıyoruz. Günbegün, ya onlara doğru, ya da geceye doğru yaklaşıyoruz. Bir girdap bu, gecenin karanlığında her şeyin gözden yitmesi gibi, gecenin her şeyi yutup yok etmesi gibi, aslında her gün biz de o girdabın içerisinde azar azar yok oluyoruz.
Hadi diyelim ki, bir mucize oldu, gece sabahına kavuştu, coğrafya aydınlandı, ne olacak? Bir zaman ezilenler, ezilmenin acısını çıkarmak adına, sahip oldukları gücü, kendilerini bir zamanlar ezene karşı kullanmayacaklar mı? Durduğumuz yer çok tehlikeli. Gecenin karanlığında doğru da yanlış da aynı dehlizde kayboluyor, bunu biliyor olmak çok tehlikeli.

“Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu” bilmiyorum. Ama “okumakla” kurtulunmuyor.
Profile Image for Elif.
171 reviews46 followers
March 16, 2021
Bir acayip yolculuk.

80 Darbesi ve sonrasindaki sürece dair farklı turlerden bircok metin okudum.
O "sıkıntıyı, boyle adeta bir sıvının, hatta camın içinden geçiyormuscasina hissettiren görmedim.

En acıtıcı cıplak gerçeklikten daha sıkı ezdi yüreğimi.

(Cok dağılmadan, max 1-2 gün içinde okuyup bitirmekte fayda var diye düşünüyorum)
Profile Image for Serbay GÜL.
206 reviews56 followers
May 8, 2018
Koskocaman bir metafor bu GECE. Benim içinse, insanın içerisindeki o karanlık, karamsarlık, o anlatılamaz buhrandı. Gece çalışanlarıysa yüklenip yüklenip bize doğru koşan anılar ve acılar. Kitap hem çok kolay , hem çok zor. Metaforlarla dolu bir kitap. Kitaptan aniden uzaklaşabiliyorsun ve seni sürekli oyalayan bir acaba var kafanın içerisinden.

Bir sokak korkusu, bir güvensizlik ve ürkeklik söz konusu gibi.Darbe dönemleri karamsarlığı fazlasıyla mevcut kitapta. Kitabın belli bölümlerinde karşılaştığımız yazara ait dipnotlar çok hoşuma gitti. Adeta ne yapmaya çalıştığını anlatıyor olması ve bunun bir kurmaca olduğunu sık sık hatırlatması kitaba dair en sevdiğim noktalardı diyebilirim.
Profile Image for Wehappyfew.
134 reviews
November 17, 2020
Kitaptan alıntı:

" Gazete okurken, birileriyle konuşurken, anlatılan, iletilen acılar, kötülükler, cinayetler karşısında, ölümler, kıyımlar, kırımlar karşısında içi oynaması gerektiğini duyduğu halde gönlünden herhangi bir kıpırtı, herhangi bir ürperti geçmeyenler vardır. Bundan ötürü kaygı duyarlar. Kimi ise herhangi bir şey duyması gerektiğini de düşünmez, herhangi bir şey de duymaz; bundan ötürü kaygılanmaz, kaygılanmayı anlayamaz... Taş yürekli falan değildir bu insanlar; imgeleme güçleri, kendi dertlerinden, acılarından, gözle görülüp elle dokunabildiklerinden ötesine erişmemektedir, o kadar. Aynı kişiler ağlayan bir çocuğun resmi karşısında, sıradan bir film, bir öykü, bir oyun karşısında içlenir, üzülür, ağlar. İmgeleme güçleri ancak bir tür somutluk karşısında kıpırdanır, canlanır. .......

Bir yaşam bilişsizliğidir bu. " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedirten, kişinin kendine yakın bulmadıklarının acısı karşısında - gizli de kalsa- bir "oh olsun! dikkat edeydi ya" duygusu bile uyandırabilen bir bilisizlik. Bir kafa yoksulluğudur bu. Okumasını öğrenmiş ama yaşamadığının farkına varamamışların, bir insanın birçok yaşamı yan yana sürdürebileceğini usu almayacaklarının yoksulluğudur bu..."
Profile Image for Ugur.
230 reviews220 followers
June 28, 2013
Kitabı okumaya bir hız başlamış ve ne tür bir şeye başladığımdan bile habersizdim. Öncelikle gece temalı kısa hikâyelerden oluşan bir toplama kitaptır diye düşünüyorum. Sonrasında hikâyelerin ilişkili olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ne olduğunu ise son kısımlarda anlayabildim, Bilge Karasu gerçekten çok farklı bir anlatım tarzına sahip.

Okuyucu olarak sizi bir şekilde kitabın içine sokmakta, daha siz ne olduğunu anlamadan kendinizi hikâye içinde bulmaktasınız. Konunun içinde bir başkarakter gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Kitabı bitirdikten sonra kesinlikle bir defa daha baştan okumam gerektiğini anladım. Anlatım tarzı bana bir şekilde Identity'i (Kimlik) filmini anımsattı. Bu tarzda yazılan bir kitabı sanırım ikinci bir defa daha okumak çok daha faydalı olacaktır.

Kitabı bitirdikten sonra, kitabın içinde kaybolduğum için internette biraz kitabı incelemek istedim, kitap ile ilgili tez çalışmaları olduğunu gördüm. Özellikle bu teze göz attıktan sonra kitaba olan bakışım daha da değişti.
Profile Image for Sofia.
355 reviews43 followers
July 11, 2018
Some relatable and/or semi-revelatory thoughts on writing and identity near the end, when it starts to get really rather good, but whilst the breaking-off of ruminations works, I felt, in its favour, it didn't really seem like a successful project overall, even in its lack of success, and the first 3/4 of the book really drag, the uninteresting, failed Kafkaesqueness, assuming I'm not just missing something, given familially-transmitted referents of life under totalitarian rule, and the seeming attempt at comprehensibility for folks abroad, making me wish I were reading a creative collection of creative essays instead. It's pretty short, though, and the different voices are very distinct. Translation seems to be good, also.
Profile Image for Nathan "N.R." Gaddis.
1,342 reviews1,654 followers
Read
April 7, 2018
blurbing :: "Essential ingredient for any course in Turkish lit."

And since there's fewer than a dozen Turkish novels been English'd ; no reason not to enter into such a course.
Profile Image for Koray.
51 reviews21 followers
June 23, 2025
Gece, tek bir mesajı olan, açık uçlu bir roman değil. Neredeyse her bir cümlede, her bir metaforda farklı anlamlar aramaya zorlayan bir yapısı var. Otoriter rejimlerin, birey ve toplum üzerindeki derin ve yıkıcı etkilerini ele alma konusunda oldukça başarılı. Romandaki "gecenin işçileri" figürü, rejimin uygulayıcılarını, şiddet aygıtlarını ve halk üzerindeki baskıyı temsil ediyor. Söylentiler, belirsizlikler ve aniden ortaya çıkan şiddet olayları, korkuyu sürekli inşa eden, canlı tutan araçlar. Metin, aktif bir okuyucu çabası gerektiyor.
Profile Image for Heather.
3 reviews4 followers
September 2, 2018
I read this book in just a few hours and almost immediately began to leave a bad review but decided to wait, because something about the book wouldn’t let me go. I’ve thought about the book much in the last few days, even dreaming that I’m trapped inside the world of the book. Buildings with staircases that move and lead nowhere. The randomness of violence. And towards the end of the book, the streets are dug up and reconstructed into an impossible maze. I at first didn’t associate these elements with the construction of the book - the increasing unreliability of narrators, difficulty identifying the narrator, confusion. And the very last sentence .... I will read this one again.
Profile Image for Gulen.
408 reviews
March 12, 2013
İlk Bilge Karasu denememdi; soluksuz okudum. Aslında sayfa sayısının az olması ve kitabın gidişatı açısından bir günde aralıksız okumak çok iyi olurdu ancak ben son 30 sayfasını ertesi güne bırakmak zorunda kaldım.

Aşağıda gece üzerine hazırlanmış bir yüksek lisans tezinin linki mevcut; 230 sayfalık Gece'yi okuduktan sonra üzerine yazılmış 103 sayfalık bu tezi okumakta da fayda olabilir.

http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0002...
Profile Image for Beril.
387 reviews
March 18, 2013
Ben ve önyargılarım. Goodreads sayesinde bazı yazarlara ve kitaplara karşı önyargılarımı bırakmam gerektiğini çok iyi anlamış bulunuyorum. Bilge karasu yıllardır okumaktan kaçındığım bir yazardı ama ilk okuduğum kitabını oldukça beğendim. Kitabı ilk okumaya başladığımda o kadar yorgunluk ki bir şey anlamadım. Yarısında tekrar başa döndüm ve kurguya hayran oldum. Ülkenin o dönemi koşullarını da göz önüne alarak değerlendirildiğinde çok başarılıbir kitap olduğunu söyleyebiliriz.
Profile Image for Tugba Oz.
183 reviews33 followers
November 21, 2020
Başlamadan önce sembolik anlatımından çok bahsedildiği için korktuğum bir kitap olmuştu. Fakat kitaba dikkatinizi verirseniz olayları anlamakta çok zorlanmazsınız. Yine de kitabın kapağını kapattığımda yer yer havda kaldığını hissettiğim bir kaç yer oldu maalesef sırf bu yüzden bir gün bu kitabı 2. kere okuyacağımı bilerek kapağı kapattım.

Onun dışında inanılmaz akıcı ve sürükleyici bir kitaptı. Kitapta bir sonraki adımda neler olacağını çok merak ederek ilerliyorsunuz.

Yazarın sonlarına doğru dile getirdiği düşünceleri çok yerindeydi. Altını çizdiğim, “evet, işte bu” dediğim çok fazla yer oldu. Bilge Karasu gerek anlatımıyla gerek kalemiyle olsun sadece Türk Edebiyatı’nın değil Dünya Edebiyatı’nın da en orijinal yazarlarından biri bence. Şahsına münhasır ve bulunmayacak, taklit edilemeyecek bir yazar.

Gece romanı çok farklı anlatımıyla dikkat çeken, akıcı bir roman ve yazıldığı dönemi sembolik anlatımıyla gizleyerek, farklı bir yorumla okuyucuya hissettiren bir roman.
Profile Image for divayorgun.
186 reviews30 followers
February 23, 2024
Gece, yazar Bilge Karasu'nun en zor ve meşakkatli kitabı. Anlaşılması kolay olmayan,okurken size beyninizin yerini unutturacak,kelime haznenizi size sorgulatacak türden bir kitap zaten kendisi de sürekli Gece için 'en zor olan, el işçiliğimin meyvesini aldığım ve okurumu en çok zorlayan kitaptır.' der.
Profile Image for Mehmet B.
259 reviews19 followers
October 12, 2019
"Gecenin işçileri attıkları dayaklar, yaptıkları deneylerle, işledikleri cinayetler, ya da, şu yoldaki baskılarıyla, korku, yılgı, usanç yaratmakla kalmadılar. Kurnazca davrandılar; ele geçirilecek kapıları, su başlarını gürültüsüzce, ya da pek az gürültü çıkararak, adım adım ele geçirdiler. Her baskıda, her yasakta, her adımda, kendilerine bağlılık, yakınlık duymadıkları halde o belirli konuda kendilerine karşı duramayacak birtakım kişiler, öbekler, kuruluşlar bulmağa, yaptıklarını yaparken bunları yanlarında bulundurmağa özen gösterdiler. Bir yasağın -hem de dolaysızca kendilerini etkileyecek bir yasağın- konması, açık duran bir kapının kendilerine kapatılması karşısında bile gecenin işçileri, ses çıkarmayanlardan yararlanmasını bildiler, başardılar."
Bugün yazılmış gibi...
Profile Image for Kobe Bryant.
1,040 reviews182 followers
March 25, 2019
Dang I wish the whole book was about the nightworkers
Displaying 1 - 30 of 127 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.