Jump to ratings and reviews
Rate this book

Destiny

Rate this book
Christopher Burton, Britain's foremost foreign correspondent, has returned with his Italian wife to London for an extended stay. One morning, he receives a phone call announcing that his teenage son has committed suicide. Why, upon hearing the news, does he immediately conclude that his marriage of 30 years is over? And why is grief so slow in coming? Analyzing the three decades of his love-hate relationship, Burton finds his life a web of contradictions, questions, and confusions. And yet, clearly, it has also been his destiny.

256 pages, Paperback

First published November 2, 2001

7 people are currently reading
674 people want to read

About the author

Tim Parks

121 books581 followers


Born in Manchester in 1954, Tim Parks grew up in London and studied at Cambridge and Harvard. In 1981 he moved to Italy where he has lived ever since, raising a family of three children. He has written fourteen novels including Europa (shortlisted for the Booker prize), Destiny, Cleaver, and most recently In Extremis.
During the nineties he wrote two, personal and highly popular accounts of his life in northern Italy, Italian Neighbours and An Italian Education. These were complemented in 2002 by A Season with Verona, a grand overview of Italian life as seen through the passion of football. Other non-fiction works include a history of the Medici bank in 15th century Florence, Medici Money and a memoir on health, illness and meditation, Teach Us to Sit Still. In 2013 Tim published his most recent non-fiction work on Italy, Italian Ways, on and off the rails from Milan to Palermo.
Aside from his own writing, Tim has translated works by Moravia, Calvino, Calasso, Machiavelli and Leopardi; his critical book, Translating Style is considered a classic in its field. He is presently working on a translation of Cesare Pavese's masterpiece, The Moon and the Bonfires.
A regular contributor to the New York Review of Books and the London Review of Books, his many essays are collected in Hell and Back, The Fighter, A Literary Tour of Italy, and Life and Work.
Over the last five years he has been publishing a series of blogs on writing, reading, translation and the like in the New York Review online. These have recently been collected in Where I am Reading From and Pen in Hand.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
159 (31%)
4 stars
189 (37%)
3 stars
111 (22%)
2 stars
34 (6%)
1 star
11 (2%)
Displaying 1 - 30 of 69 reviews
Profile Image for Gorkem.
150 reviews112 followers
December 20, 2019
Giriş
Tim Parks'la tanışmam,kendisinin Thomas Bernhard'la karşılaştırılması ve yazıyla her şey anlatılabilir mi tartışmalarını arkadaşlarımla yaptığımız bir an sayesinde oldu. Çevremde okuyan herkes, okurken bu tarz bir okuma keyfi nasıl olabiliri tartışıp durmaları ve Tim Parks'ın sıklıkla kullandığı The Aesthetical Pesimissim kavramlarına kafa yormamla ortaya çıktı.

Tim Parks'ın özellikle, "The Pleasures of Pessimism" adlı makalesinde bu konseptin nasıl oluştuğunu ve okur açısından neden keyifli bir okuma sunduğunu çok net bir şekilde tartışıyor. Özetle, Giocumo Leopardi'nin " il pessimismo cosmico" çevrilirse "kozmik kötülükte, artik nihai mutlululuğun bu evrende kalmadığını bu nedenle bireylerin en olmadık vazgeçişlerinde insanın mücadele veya isyan çabaları işe yarayamacağını, bu yüzden bu kişinin kendinden istifa etmesini ve düşünceli, ironik ve ayrı bir tutumu benimsemesi gerektiğini savunur.Makalesinde devam eden Tim Parks, bu algının modern edebiyatta anlaşılmazlığın farklı mizah algısının yarattığını belirtmektedir. Ve edebi deneyim olarakta Kader'in kendisini bu anlaşılmazlığın içinde mizansen içinde okuyoruz.

Konu:
Kitabın konusu, gazetici Chris Burton'un işlerini halletmek için Londra'dan İtalya'ya dönüş sırasında oğlunun intiharını haber almasıyla başlıyor. Chris Burton'un beyninden başlıyoruz süreci okumaya. Tabii ki Tim Parks'ın yukarıdaki belirtiğim estetik karamsarlık konsepti içinde. Şu girişe bakalım:

" İngiltereye döndükten üç ay sonra, kitap halinde bir raya getirildiğinde saygın bir meslek hayatını şahesere dönüştürecek olan-itiraza katiyyen yer bırakmayacak kadar kapsamlı ve nihai bir kitap yazmayı planlıyordum- malzemeyi toplamayı nihayet tamamlamışken- tek canı sıkıcı eksik, Andreoetti'yle yapılacak ropartajdı- tesadüf bu ya Knightsbright'de Rembrant Otelin'nin resepsiyonunda, bir bakıma hem bir alandaki başarılarımı hem de bir diğerinde başarsızlıklarımı simgeleyen bir yerde durduğum sırada oğlumun intihar haberini aldım...."

Tim Parks'ın daha giriş kısmında bu olaya kadar yer alan önemsiz duyguların insan beynini nasıl meşgül ettiğini, günümüz yetişkin insan profilinde can sıkıntıları içinde kodladığımız, baskıladığımız her türlü ayrıntı katılarak, anlamlar ve anlamsızlıklar katmanında ilerliyoruz. Her kısımda alt katmanlanlar, tarihe, algı yönetimine, ulusalcılığa, değişen sistemlere,evliliğe, eşlerin gerçekten birbirilerini doğru mu seçtiklerine ve sınırsız soruna hem eleştirel hem de felsefik olarak kader sözcüğünün bize aksettirildiği farklı bilinçaltı okumalarıyla akışa dahil oluyoruz.

Tim Parks, bununla birlikte okura mekanların zikrinde rastgele bir matematik yapmadığını da ispatlıyor. Her yeni cümlede, sistematik olarak ( yan cümleler ve örgüler dahilinde), giriş kısmında adı geçen uyarıcılara( kanonlar) , [resepsiyona, mekana,resepsiyon görevlisine, havalimanına, karısının davranışlarına] flashbacklerle dönüşler yaparak devam ediyoruz kitabı okumaya.

Tragedi temasının fazlasıyla abartılması ve bu abartıdan müthis bir komedinin çıkmasına neden oluyor. (Hatta bazen sinir bozucu olabiliyor.)

Sonuç

Sonuç olarak, bu kitap benim edebiyat algımı darmadağın eden bir kitap oldu. Çevirinin, Roza Hakmen tarafından yapıldığını belirtmeliyim ki, biçim açısında bir aykırısılık içeren bu metini gerçeğine en yakın şekilde- müthiş belki daha iyisi şeklinde -çevirmiş.

Düşünce edebiyatını seviyorsanız, farklı bir kara mizah ve tür algılayışı içindeyseniz şiddetle öneririm. Kitabı bir günde bitirme gibi aptallık yaptığımı belirtmeliyim ki sakin sakin tadını çıkara çıkara yapılacak müthiş bir kitap.

Keyifli okumalar!
10/10
Profile Image for Mevsim Yenice.
Author 8 books1,265 followers
April 22, 2019
Bu yıl beni en etkileyen ve kim kitap önerisi sorsa adını söylediğim kitaplardan biri Kader. O nedenle yorum girmezsem haksızlık edeceğimi düşünüp sonunda hakkında birkaç şey yazmaya karar verdim dilimin döndüğünce.

Öncelikle muhteşem! diyerek söze başlayacağım. Başımdan vurulmuşa çeviren hızlı bir girişin ardından, daha ilk sayfadan başladı beni esir almaya. Taramalı tüfek gibi bir dil. Muazzam. Thomas Bernhard delisi Tim Parks, ustasının diline bir şeyler ekleyerek kendine yeni bir tarz yaratmış ve hem feyz aldığı yazara hem yarattığı yeni tarza inanılmaz bir değer katmış bana sorarsanız. Bende kitabın her anı bu hissi, tadı, etkiyi bıraktı. Thomas Bernhard en sevdiğim yazarlardan biri ve onun etkisiyle oluşturulmuş bir temelin bu kadar sağlam oturtulması, benzer bir tat vermesi, ardından yine aynı tadı hatırlatan posayı bırakmasına şapka çıkarıyorum!

Meselesine gelince, "iletişim kurmak" gibi zor bir konuyu, hatta "kuramamak" gibi daha da zor bir konuyu, aynı dili konuşmak (her manada) üzerinden yapıp yapıp bozmuş.

Her defasında okur olarak benimle de aynı iletişimi kurduğuna inandım ben. Uzlaştığımız kadar uzlaşamadığımız da oldu ve sonunda kendimizle uzlaşırsak bir gün şayet, herkesle uzlaşabileceğimizi güzelce hatırlattı.

10/10
Profile Image for Yücel.
76 reviews
December 11, 2017
Tek kelimeyle, olağanüstü. Bu sene okuduğum en iyi kitaplardan biri. Birkaç yerde "iyi bir eser" olduğunu okumuştum ama bu kadar iyi olabileceğini hiç beklemiyordum. Tavsiye ediyorum.
Profile Image for Deniz Balcı.
Author 2 books818 followers
December 6, 2019
‘Kader’ için söyleyebileceğim en temel şey çok iyi yazılmış ‘iyi’ bir roman olduğudur. Tim Parks ile tanışma kitabım ama şimdiden Parks iyi bir yazardır diyebilirim. Öyle güven veriyor ki yazarın kurgusu ve anlatım biçimi. "Bunu yazan adam herhalde çok kötü bir şey kaleme almamıştır." dedirtiyor.

Roman, karakterimiz Chris’in hayatının en önemli iş görüşmelerinden birinin arifesinde şizofren oğlu Marco’nun intihar ettiğini öğrenmesiyle başlıyor. Üstelik o an karısıyla birlikte, oğlundan ülkelerce uzakta. İşte böyle, çok alışık olduğumuz ‘beklenmedik olay’ arketipi daha romanın ilk paragrafında kendine yer buluyor; biraz hızlı bir başlangıç ama sorun yok, zira Tim Parks zaten hızı seviyor. Hemen akabinde hem fiziki hem de zihinsel yolculuklar başlıyor. Çok dönüm noktalı, çok çatışmalı yolculuklar bunlar. Bu yolculukların yanında ahlaki zorunluluklarla çevrelenmiş bir hesaplaşmalar dünyasına da okur olarak ayrıca buyur ediliyoruz. Roman bir olaydan hızını kesecek olsa başka bir yere bağlanıp debisini hep en yukarıda tutmayı başarıyor. Sürekli kaybetmeler, iz sürmeler, bulmalar, tekrar kaybetmelerle dolu bir zincir çıkıyor karşımıza. Diğer yandan ana izleğe paralel bir şekilde Chris’in eski başbakan ile yapacağı kendince tarihi görüşme trajikomik süslü bir cila olarak hikâyenin vitrininde kendini gösteriyor.

Tüm dramatik, komik, saçma, mantıklı, olması beklenen ya da asla olması beklenmeyen şeyler ve özellikle düşünceler hikayeye eş zamanlı olarak ilerliyor. Diğer yandan sürekli karakterin zihninde geriye doğru da zikzak çizip duruyoruz. Bu sebeple bu roman ayaküstü, şezlongda ya da parça parça okunacak bir roman değil, özenli ve bütün bir okuma istiyor. Bunun karşılığını da cömertçe veriyor.

Chris ile birlikte bir yas sürecinin insan zihnini nasıl paramparça edebileceğine tanık oluyoruz. Ölümün reddedilemez gerçekliğinin karşısına sosyal hayatın zorunlulukları ekleniyor. Ya delirmek ya delirmeden delirmek durumu ortaya çıkıyor. Tüm bu karmaşık sarmal bir şekilde merak duygusunu en üst düzeyde tutmayı başarıyor. Marco’nun intiharına sebepler arıyoruz biz de, şizofren olması yetmiyor. İntiharın sihirli çekiciliği okuru, o izleğe mıhlıyor bir kere. Yazar orada numarasını yapıyor: “Sayın okuyucu sen son sayfaya kadar benimsin.” diyor sanki.

Tim Parks azılı bir Thomas Bernhard kazıcısı. Romanda da bunun izlerini görmek mümkün. Sadece bir saygı duruşunun ötesinde, Bernhard’ın yazım sanatını uygulama ve dönüştürme durumu var. Hızlı zaman kaymaları, satırlar arasına serpilmiş düşünen beynin karanlığı, karmaşık bir bilinç akışı… hepsi mevcut.

Beni en çok etkileyen başka bir kısmı ise retorik meselesi oldu. Karakterimizin eşiyle olan tansiyonlu ilişkisinde, dilin ve retoriğin yeri hayli önemli: Tren raylarındaki makas gibi. Olayların ve anların gidişatını aralarındaki bu retorik uygulamaları değiştiriyor. Yazar da okura aynısını yapıyor, hem de ustalıkla. Oradan oraya alıp götürüyor. Chris’in intihar eden oğlu Marco’nun son zamanlarını öğrenmeye çabalayıp, yeniden bir hikaye yazdığı bölüm romanın en etkileyici kısmını oluşturuyor. Tansiyon en yüksek seviyeye ulaşıyor bu noktalarda. “Şizofren yakınları doğası gereği hikaye uydurmayı sever” diyor, Marco’nun doktoru Bisu. Öyle kilit bir noktada söylüyor ki bizden de bir siktiri hak ediyor. Chris’in oğluyla yakınlaşması bizim acıyla ve sağlıkla uzaklaşmamız oluyor. Bir yandan düşünme tarzımız da etkileniyor. Keskin noktalar törpüleniyor. Tüm hikayeye bir anda dedektif atıyoruz kendimizi farkında olmadan. Chris’in Mara ile hesaplaştığı mezarlıkta; bir anda hep Chris’i dinlediğimizi; şimdiye kadar Mara’yı dinlemediğimizi fark ediyoruz. Belki Mara haklı diyoruz. Ya Paulo sebepse… Ya Mara haklıysa? Sebepler, sonuçlar hepsi birbirine karışıyor. Oğlunun cenazesinin hemen akabinde eski başbakanla görüşmeye gidebilecek bir adamın tıynetinin güvensizliğiyle kalıyoruz ortada. Parks, Mishima değil ki… Elimizi tutup, dogmalarımızın inşacısı olmuyor. Ortada dımdızlak bırakıyor bizi. Alacağın olsun Parks…

Daha fazla bulandırmak istemiyorum. Kitap ‘iyi’ bir kitap. Okunmalı yani. Tavsiye ediyorum.

Bu aralar şanslıyım, elime aldığım romanlar pek boş çıkmıyor.

Not: Roza Hakmen seni seviyorum!


İyi okumalar.

8,6/10
Profile Image for Marc Lamot.
3,463 reviews1,975 followers
February 2, 2023
I already was pretty impressed by Tim Parks Europa, but in "Destiny" he even goes one step further. Again, we are constantly in the head of a middle-aged man, Chris Burton, a renowned British journalist, married to an Italian woman, struggling with life and so also constantly and bitterly complaining.

The book starts with the phone call Burton gets that his schizophrenic son Marco has committed suicide, making him realize that this also is the end of his 30 year marriage. Quite something to begin with. The next 48 hours Burton is continuously on the move (to and at the airport, in trains, in taxis), but it is especially his brain that feverishly grinds, and grinds, and grinds. And the themes he is grinding about are almost endless: the incomprehensibility of suicide, the incestuous nature of the love of parents for their children and vice versa, the midlife crisis of a man, the incompatibility of British and Italian characteristics, the (un)predictability of national identities, the ability of politicians to ignore the less nice things, schizophrenia, the lack of understanding between people who actually like each other very well, the devastating power of jealousy and the feeling to be repelled, the choice between loyalty and betrayal, etc, etc. Are you still with me?

It is especially the way Parks literally weaves all these themes together that is sublime. In his ongoing interior monologue in every 10 lines there are at least 5 of these themes touched upon, flashing through the head of Burton, in a cascade of ever new insights. I concede, up to a certain point this is a demanding read, because particularly intense, and occasionally it is really hard work to continue to follow Burton's feverish thoughts. But it's due to Parks literary talent that he manages to bring this to a good end. I saw resemblances with Beckett's style in Molloy and Malone Dies, but also with the feverishness of Max Frisch in I'm Not Stiller. Not for the average reader.

I cannot but stress the complexity and profundity of this book, opening up the distress, the self-pity, and self-deception of modern man. In the end Burton is confronted with the essence of the human condition, the limits of our existence as physical, social and moral beings, our fight with nothingness through what seem to be distractions. Not a bright, optimistic perspective but Burton finally sees he has an very real option to live with it and make the best of it, namely through his marriage.

A bonus for me was the Italian context (Italy was part of my professional interest for almost 15 years) and then especially the way Parks zooms in on the personality of Giulio Andreotti, 7-times Prime Minister of Italy, Christian Democrat, father of the "historical compromise" with the Italian Communists, accused of dumping his kidnapped and murdered colleague Aldo Moro and of being a puppet of the mafia. Parks focuses especially on the enigmatic character of Andreotti and wonders how such a man with his high ideals and even higher self-esteem could reconcile this with the dirty dealings of the politics (between the lines Parks suggests also Tony Blair can be put in the same department).

I'm impressed by the inimitable way Parks descends into the depths of the human mind and soul, and grant it a well deserved 4.5 stars. It is one of the best books of these last decennia!
Profile Image for Aylin.
176 reviews65 followers
April 30, 2021
“İŞTE EDEBİYAT” dedirten, son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan 10/10👌🏻 Konusunu kısacık özetlesem belki 5-6 cümle yeterli olur ama kitabın muhteşemliği konusu ve psikolojik tahlillerinin ötesinde muazzam başarılı bilinç akışı tekniğinde👌🏻Normal okuma tempomun çok altında bir hız ile okudum. Kitap bunu istedi benden. 1-2 günde ya da sahilde/gezide okunacak bir kitap değil. İyi ki tanıştım Tim Parks ile.
(Kitap bitikten sonra Goodreads arkadaşlarımın yorumlarını okumak da ayrı doyurucu idi. Harika incelemeler yazılmış👏🏻)

“Daha derine inilemeyen bir dünyada, kader uzun ve verimli bir oyalanmadan başka ne olabilir ki?” (Sf 229)
Profile Image for Elcin.
123 reviews9 followers
July 15, 2022
MUHTEŞEM!

Son zamanlarda okuduğum en iyi kitap, hatta ilk beş listemde değişiklik yaratacak derecede. Onca ay kitaplığımda durup da okumadığıma mı üzüleyim, kitabın bana düşündürdüklerine ve hissettirdiklerine mi sevineyim bilemedim. Roza Hakmen de çevirinin hakkını vermiş her zamanki gibi. Söylenecek çok şey yok, okuyun ve bu müthiş edebiyatın tadını çıkarın.

Daha derine inilemeyen bir dünyada, kader uzun ve verimli bir oyalanmadan başka ne olabilir ki?
Profile Image for Onur Y.
185 reviews10 followers
May 2, 2021
Şu sıralar nasıl romanları seviyorum, sevdiğim romanları neden seviyorum gibi sorular kafamı kurcalıyordu. Kader’i okuduktan sonra bu soruların cevabını netleştirdim. Artık okuduğum kitapların konularından etkilenmiyorum veya ilgimi çekmiyor. Her ne kadar edebiyatın hayal gücü sınırsız, konular sonsuz desekte aynı konular sürekli karşımıza çıkıyor. Kader’in konusuna baktığımızda bir aile üyesinin ölümü sonrası travma konusu karşımıza çıkıyor ama Tim Parks öyle bir ustalıkla anlatıyor ki bu kadar popüler bir tema veya konu okurun gözüne bambaşka bir şeymiş gibi gözüküyor. Yalnızca kaybedilenin değil, elde kalanın da acısının paylaşıldığı muazzam bir roman. Düz anlatıları sevmiyorum, hoplaya zıplaya ilerleyen, okurun kafasını karıştıran romanları seviyorum.

Bu yüzden bir romanı gerçekten sevdiysem bu romanın stili/formu yüzündendir. Son zamanlarda okuduğum Malina, Her Şey Aydınlandı, Lojman gibi romanlar bunun bazı örnekleri.
Profile Image for Hakan.
227 reviews201 followers
June 12, 2016
kader bir sorgulama, hesaplaşma, yüzleşme romanı. şizofren oğlunun intiharıyla babalığını, evliliğini ve nihayet tüm hayatını, hayatı sorguluyor kahramanımız. yazar bu sorgulamaya tanıklığı derinden hissettirmek için okuru romanın başından sonuna kadar kahramanının zihninde dolaştırıyor. romanın çarpıcı yanı bu: bilinç akışının çok ama çok ustalıklı bir kullanımı. öyle ki bu bilinç korkunç bir acıyla sarsılmış, parçalanmış, dağılmış.

bir bilinç bu korkunç acıyı nasıl algılar?..yazar bunu zihnin içinden gösteriyor. bir yandan günlük hayatını devam ettirmeye çalışıyor kahramanımız, bu acı yaşanmamış gibi. yazmak istediği kitap için çabalıyor: neler öngörülebilir?.. kader nedir, neye kader denir?..günlük hayat devam ederken, aynı zamanda bilincinin karanlıklarına çekiliyor yavaş yavaş. insanın karanlığına.

korkunç acıyla başlayan sorgulama da acımasızlıkla ilerliyor. söylenmemiş sözler, ertelenmiş kararlar, kaçılan sorumluluklar, bilinip de bilinmeyen suçlar. yüzleşme. her şeyi sona erdirme ya da her şeyi yeniden başlatma isteği. olabilir mi?...kısa zamanda büyük bir yolculuğa tanıklık ediyor okur. okurun da dikkatinin -bilincinin- açıklığını talep eden, zaman zaman zorlayan bir yolculuk bu. ama bunun karşılığını da fazlasıyla veriyor. kader? "daha derine inilemeyen bir dünyada, kader uzun ve verimli bir oyalamadan başka nedir?"
Profile Image for Serbay GÜL.
206 reviews56 followers
October 17, 2019
Europa'dan sonra Kader'i de okuyunca gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki insan psikolojisi söz konusu olduğunda Tim Parks benim denk geldiğim en başarılı yazarlardan biri. Özellikle iç dünyasında kocaman bir boşlukta bulunan karakterleri karşı tarafa çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Parks, dışarıdan bakılınca çok vurdumduymaz görünen kişilerin içerisinde kopan fırtınaları, sorgulamaları o kişi adına en doğru cümleleri kullanarak hayat veriyor karakterlerine. Bunu yaparken de çok gerçekçi bir şekilde ele alıyor durumu. Çocuğunun cenazesi süresince bir bireyin tek gerçeği, o ölü beden dolayısıyla yaşaması gereken acı olamayacağı , yemek- içmek , sıçmak , sevişmek , ilişki ve mesleğiyle alakalı yaşadığı sorunlar da aklının bir köşesinde duran, hayatın kanıtı olan gerçekler olarak karakterin iç monologlarından oluşan sayfalarda bizlere sunuluyor. Başka bir yazar olsaydı muhtemelen sadece çocuğunun ölümünün neden olduğu kocaman bir dramı okuyacaktık kitap boyunca. Ayrıca , Roza Hakmen'in muazzam çevirilerinin de bu durumdaki etkisi tartışılamayacak kadar gerçek.
Profile Image for A. Raca.
768 reviews172 followers
July 6, 2020
"Acı eski bir dosttur."

Kitap hakkında o kadar güzel yorumlar yapılmış ki bir daha yazmaya gerek yok. İletişimsizliği çok güzel yansıtmış. Ayrıca aile olma/olamama, birey olma/olamama...

"Sizi bölünmüş bir kişiliğe sahip olmakla suçlasalar ne cevap verirdiniz ve kendi kendine yalan söylemek ifadesinden ne anlıyorsunuz?"

🌟
Profile Image for Hakan.
830 reviews633 followers
March 17, 2018
Kader, evlat acısı gibi ağır bir konusu olan, güçlü bir roman. Konuyu işleyiş tarzıyla Tim Parks ne kadar özel bir yazar olduğunu da ortaya koyuyor. Bir giriş cümlesi var ki, edebiyat tarihinin herhalde en sofistike, çarpıcı ilk cümlelerindendir. (Değerli çevirmenimiz Roza Hakmen dilimize kazandırmış ama buradaki bir yorumda yer verilen alıntıdan gördüğüm kadarıyla, özgün dilinde yarattığı etkiden uzak bir şekilde çevirilmiş bu cümle.)
Şizofreni tedavisi gören 25 yaşındaki oğlunun intihar haberini öğrenmesinin ardından, İtalya’da gazetecilik yapan İngiliz babanın (eşi İtalyan) bu haber sonrası iki-üç günkü yaşadıkları, hissettikleri anlatılan. Kişisel trajedinin yanı sıra, İtalyan siyaseti de -ki aslında evrensel bir şekilde işlenmiş (eski İtalyan kurt politikacı, yedi kez Başbakanlık yapmış Andreotti ile ilgili bölümler, birçok siyasetçinin düşünce yapısını ortaya koyması bakımında gerçekten prima)- mercek altına alınıyor, bilinç akışı benzeri bir teknikle. Parks’ın öfkeli ama usta Avusturyalı yazar Thomas Bernhard’ın hayranı olduğu anlaşılıyor, benzer bir üslup kullanıyor zira. Belki biraz daha insaflısı ve cümleleri biraz daha kısa kuranı...
Aynı cümlede - tabiri caizse - daldan dala atlaması, geriye dönüşler yapması ve bunları büyük bir maharetle, sıkmadan ve okuyanda etki yaratarak yapması, her yazarın harcı değil tabii.
Kader aynı zamanda evlilik bağı, ilişkilerde dürüstlük, hatta gerçek anlamda diyalog eksikliğinin yarattığı ve bir trajediyle katlanan, patlayan gerilimler ve bunun sonucu yapılması gereken hesaplaşmalar üzerine de bir roman.
Tim Parks’ı okumaya devam edeceğim.
Profile Image for Paul Fulcher.
Author 2 books1,958 followers
December 5, 2020
Destiny was the follow up novel to Tim Parks’s Booker shortlisted Europa. In his own words:

Europa and Destiny are very much a pair, as are a number of my earlier novels. By now I was after something radically new in terms of structure, rhythm and voice. Both novels are feverish and fast, equally engaging emotionally and intellectually. Europa runs a disastrous love affair against a trip to the European Parliament, Destiny presents a man trying to leave his Italian wife of thirty years after the announcement of the suicide of their only son. But funny, I promise you. One couldn’t bear to write these stories without the humour.


For me, while I enjoyed Europa, in particular the wonderful voice, the humour, rather crude at times, somewhat overwhelmed the emotional and intellectual aspects.

Destiny felt a stronger and more mature work, with the balance tilted firmly in the opposite direction. It opens with the arresting sentence:

Some three months after returning to England, and having at last completed – with the galling exception of the Andreotti interview – that collection of material that, once assembled in a book, must serve to transform a respectable career into a monument–something so comprehensive and final, this was my plan, as to be utterly irrefutable – I received, while standing as chance would have it at the reception desk of the Rembrandt Hotel, Knightsbridge, a place emblematic, if you will, both of my success in one field and my failure in another, the phone – call that informed me of my son’s suicide.

Again in the author’s own words (https://timparks.com/novels/destiny/), Destiny marked the culmination of a phase of his work:

Famous foreign correspondent takes phone call in the foyer of London hotel. His schizophrenic son has committed suicide. His immediate thought: now my wife and I are going to split up, now there is no reason for us to stay together. Why? Why does he have that thought … Destiny gathers the fruit, I hope, of all my experiments in the earlier books, particularly Europa, Shear and Family Planning. It’s a story inside one man’s mind, but a mind formed and conditioned by a complex dynamic of relationships: he’s married an extravagant, aristocratic Italian wife, the livest of live wires, they have an adopted daughter, an unbalanced son, and his job keeps him constantly on the edge between two languages and above all between two mind-frames, two completely different ways of seeing the world. Was it one of these clashes, or their combination perhaps, that led to his son’s illness? Is the brain’s very chemistry vulnerable to the emotional chaos all around it?

Chris Burton and his wife set out from a strike-bound Heathrow for Turin where their son was living. What is he going to do with his thoughts on the long hours of that trip? Will he actually leave his wife? Her ex-lover’s book is on display at the airport. Will he be able to make it to Rome and a precious interview with Giulio Andreotti? His ex-mistress lives in Rome. How will he respond to the sight of the body? Burton is writing a book on the predictability of national character but has absolutely no idea how he will behave himself. Weirdly, as we will discover, and with hindsight, of course, absolutely predictably.

The whole story takes place in just 72 hours. I was going for maximum intensity this time, looking at every turn for ways to have the emotional, the comic and the intellectual come together in mutually galvanising fashion, and this hopefully in line with some kind of psychological reality of a guy going over the edge. One’s own occasional depressions and obsessions were useful. To get the effect I wanted I worked out a rather singular way of writing. I would write by hand, as ever, rewrite every few pages on the screen, then start an immensely long process of writing into what I already had, cutting sentences in two and moving them about, intercutting maybe three or four thought patterns, all syntactically coherent, but only just hanging onto each other with all the interruptions. It was an exhausting business, but great fun to do and very exciting because I had the impression, perhaps illusory, that there was an authenticity to it, that it caught the sense one has of being trapped in one’s head at moments of furious obsession: a sort of grim hilarity. Judge for yourselves. In the end, what I was after, I suppose, was a kind of text that would produce a radically different reading experience, simultaneously taxing and exhilarating. In the end one is always trying to write the book one would like to read oneself.


Some of the elements that put people off Europa are there – the first person narrator does occasionally in therapeutic misogyny, but he acknowledges it as such, and it forms a minor element of the novel and presents a realistic view of the narrator’s character, undergoing trauma from the suicide of his son and looking for someone to blame.

The last paragraph above gives a fascinating insight into the author’s writing process, and how we managed to achieve such a distinctive style with a number of strands of thought – in addition to those above the narrator is also under investigation for tax fraud, and medically suffering from a temporary inability to pass water – intertwined.

Nicholas Lezard’s review of Destiny in the Guardian (https://www.theguardian.com/books/200...) opened:

Well, there I go complaining about the lack of respect or even recognition given in this country to the works of Thomas Bernhard, and it turns out that I haven't been paying attention, Tim Parks has been writing them in English all along.


and Destiny is even more Bernhardian than Europa, as in this early passage, set, as is the novel, in the aftermath of the 1997 UK election:

There was a very large photograph of a smiling Tony Blair with his young children. The English, I thought, and I had decided I would treat myself to a cigarette if I could get hold of one, have this extraordinary ability to start from scratch, to believe they are starting from scratch. For years and years, I thought, spooning marmalade onto a second roll, the English vote Conservative, they breathe and believe conservative, they teach the world the meaning of the word conservative, they espouse the doctrinaire notions of monetarism and privatisation and invent marvellous expressions like 'rolling back the boundaries of the state', until all at once they realise they've had enough, all at once there they are wriggling on the edge of their seats, fidgeting and frantic for the two or three years they must wait before they get the chance to vote Labour. Then, oh the excitement when the first thing their new prime minister does is to banish calculators from primary schools! Tony does his sums! says the caption beneath smiling faces. Andreotti also had a large family, I reflect, but was rarely photographed with wife. It was admirable, I thought, in the admirably carpeted hush of the Rembrandt Hotel breakfast room where even the scraping of knives on fine china is reduced to a distant tinkle, this ability of the English to rise from the ashes, to believe one can rise from the ashes. And how can it not go hand in hand with their extraordinarily high divorce rate?

Highly recommended.
Profile Image for Leylak Dalı.
633 reviews154 followers
May 20, 2019
Genelde Alef Yayınevi'nden çıkan tüm kitapları severek okudum. Tim Parks daha önce tanışmadığım bir yazardı, biraz itidalle başladım ama "Kader" beni şaşırtan bir kitap oldu. Bilinç akışı ile yazılmış ve genelde diyalogların olmadığı bir yazım tarzı insanı bu kadar mı etkiler. Kader hem konusu, hem de yazarının üslubu nedeniyle çok sevdiğim bir kitap oldu. Diğer kitaplarını da okuyacağım...
Profile Image for Emre Yaman.
49 reviews58 followers
February 17, 2023
Kader derinlerimde var olduğundan dahi haberdar olmadığım bir yarayı kanattı ve sonrasında o yarayla nasıl yaşayabileceğimi öğretti bana. Marias okuduğum zamanlarda aldığım zevkin bir benzerini yaşadım. Bir hikâyeyi dinlemenin ötesinde anlatılan o çok derin duyguyu bizzat yaşamanın getirdiği hayret veriyor bu zevki. Her yazar bir hikâyeyi anlatabilir fakat bir duyguyu anlatabilmek yalnızca Tim Parks gibi büyük yazarların başarabildiği bir şey.
Profile Image for Elif.
1,364 reviews38 followers
June 4, 2021
Kitapla ne yazık ki pek bir bağ kuramadım ve baş karakterin sevimsizliği de bu durumu zorlaştırdı. Tekrara düşen düşünceler ve kitabın durgunluğu okumaktan keyif almamı zorlaştırdı. Bazı cümleler çok güzeldi ama pek sevemedim kitabı. İç hesaplamalar, aile, yas hakkında bir kitap. Cümleleri evet uzun ama çok yormayan tarzda ve süsten uzak.
Profile Image for Erkan.
285 reviews63 followers
October 30, 2022
Mükemmel bir bilinç akışı roman örneği. Düşüncelerin muazzam bir ahenk içindeki dağınıklığı bize sonuna kadar gerçek bir anlatinin kapılarını açıyor. Bilinç akışı konusunda ders veren bir edebiyat öğretmeni olsam bu romanı ilk sıraya koyardım..
Profile Image for Türkay.
440 reviews44 followers
June 20, 2018
Kader, Roza Hakmen’in muhteşem çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılan, olayları, anlatım biçimi, edebiyatı ile okurunu şaşırtan, edebiyat severlerin mutlaka okuması gereken bir kitap...
Profile Image for Turgay Keskin.
Author 1 book26 followers
January 5, 2018
''Kader''i ilk olarak Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin'in kitabı ''Kurbağalara İnanıyorum''da görmüştüm. Bıçakçı, ''Acı bir olayın yaşatması beklenen duyguların yanı sıra yaşatması beklenmeyen duyguları anlattığı için güzel. '' diye tarif ediyordu kitabı. Yazarın kitapta kullandığı dil tek kelimeyle muhteşem. ''Tim Parks'ın kahramanının olayı yaşadığı zaman ile yaşadığı olay üzerine düşündüğü zaman arasındaki şık geçişler başka türlü bir maharet. '' diye özetlemiş Barış Bıçakçı da Tim Parks'ın anlatımını.

Hiç sıkılmadan, neredeyse her sayfada büyük keyif alarak bitirdiğim ''Kader'' için son dönemde okuduğum en güzel kitap diyebilirim.
Profile Image for Yasemin.
78 reviews3 followers
Read
December 19, 2019
Nefis bir roman nefis bir çeviri. Kendimizle ilgisizmiş gibi duran bir ötekine yönelttiğimiz üstüne üstlük öngörülebilirlik iddiasında bulunduğumuz soruların-burada röportaj soruları- kendi özümüze dair sorular olduğunu, cevaplarınınsa bırak bir ötekininkini kendi cevaplarımızı bile (ön)göremediğimizi harika anlatmış. Kendi kendine yalan söylemenin binbir çeşidini, derinlere inmek istiyorum derken derinden kaçışını, yüzleşemediği ne kadar çok korkusu olduğunu okumanın, bazen aşk gibi olanın ve nicesinin kaçıştaki rollerini çok güzel yazmış.
“ Böyle bir adamla konuşmanın ne anlamı var? Aleyhindeki binbir korkunç suçlamaya rağmen tamamen müstehcen biçimde, hayran olunacak kadar huzurlu bir adam... Kendilerini sorgulamayan, kendilerini böylesine kolayca, rezilce kaderlerine inandırmış insanlarla konuşmanın hiçbir anlamı yok, diye düşündüm...”

“İnsanın kendisiyle yaşadığı hayat arasında kaçınılmaz bir mesafe olsa da, sen bunu, bu varoluş bilmecesini kullandın. O mesafeyi kasten genişletiyorsun, diyorum kendi kendime. Tarihe geçecek bir şaheser kenara yuvarlanması gereken fazladan bir taştan başka ne olabilir? Fazladan bir ağır yük. Bu durumları, bu mesafeleri, bu yabancılığı, bu yabancı dili, bu yabancı tanrıları, gelenekleri sen arayıp buldun,..”
...
Kimlik acıda gizlidir,...
İnsan daha derine indiğinde hiçbir şey bulamazsa uzun bir oyalanma olan kaderini kabullenmekten başka ne yapabilir ki?”


“Kişi kendisini yaralanmaya maruz bırakmadan başkasını göremez. Görmek incinebilir olmayı gerektirir.” (s.36)

-Byung-Chul Han, Güzeli Kurtarmak
Profile Image for Ann.
334 reviews
November 4, 2016
While temporarily living in London with his wife Christopher "Chris" Burton, renowned ex-journalist receives a phone call informing him of his son Marco's suicide. After replacing the receiver his first thought is that this means the end of his thirty years of marriage. That now there is no reason whatsoever to go on living together.
We're confronted with the thoughts of Chris Burton for the 48 hours after this fatal call. Hours spend like in a daze in taxi's, airports and airplanes, hospitals, the mortuary, his daughter Paola's place,...
And his thoughts go all over the place. In a constant stream of consciousness his brain jumps from one subject to several others within the course of one sentence.

About marriage:
And how is it, I suddenly find myself wondering, that you have to really live with someone, and do it for years and years, decades even, before you can truly feel alone? In your head everything connects, I reflect, everything flows together, while beside you is the person from whom all secrets must be kept and whose own you have never fathomed.
...
We both fought against loving each other. Against this passion. We fenced and fought against it. We both prayed the cup might pass. Scorched by passion. We both tried to seduce others, to be seduced by others. Even our children. We hurt others to avoid our love.


About destiny:
Our destiny was to distract each other perhaps. In a world where you cannot go deeper, what else could destiny be but a long and fruitful distraction?

About identity:
what about pain? Surely a source of pain is an unequivocal pointer to selfhood. Where can pain come from,...if not from oneself?...How can you feel pain and not recognise where it comes from? From your self.
...
It is disappointment gives us our identity,...Disappointment and pain.
...
She is fashioning her identity around this new pain, I told myself, around this bereavement. She is becoming her bereavement.


About schizophrenia:
I recall a book I read somewhere that claimed that one of the reasons why the mental patient tends to settle, irretrievably, into a chronic state after a period of four to five years is because any approach to sanity, at this point, merely makes the patient aware of how much he has lost. ... A return to sanity,(...)is a return to the reality of irretrievable loss , a truth so frightening as to be quite unbearable.(...) Did Marco kill himself, then, in a moment of sanity?
...
A patient exhibiting this particular pathology,(...) frequently fails to perceive his identity as coterminous with the moments of birth and death. (...) frequently imagine their identities, their selves, as beginning before birth and continuing after death. The patient’s mind isn’t normally embodied, (...) the body may actually be perceived as an encumbrance, as alien even.


So why does he find it so hard to focus on his grief for his son?
The main reason is, I think, that he had quite a few other grievances that needed care or at least be clear for him. He desperately needed 'room' to grieve. Not only for the death of his son but for other things as well.

Parks makes a perfect job of letting us realise how thin the line is between sanity and psychosis. How frightfully close we get to going mad, giving the right circumstances.
Profile Image for Nevra Arslanturk.
245 reviews5 followers
February 4, 2021
Buhranlı bir kitap. Bitsin istiyorsunuz o bir şekil devam ediyor. Kitapta iyi cümleler, düşünülmüş tespitler var, bir birikimle kurgulandığını söyleyebiliriz. Dili eril, bir eril buhrana bu kadar dahil olmak ister miydim, sanırım hayır. Tek perspektifte adamın zihin dünyasında 48 saat süresince oradan oraya savruluyoruz. Açıkçası eşinden nefret etme noktasına getiriyor, bir şekil ilişki dedikodusunun dibine vuruyoruz. Kitaba dair en özet ve en sevdiğim yer Schopenhauer’in aşkı da dahil eden süreklilik arz ettiğini söylediği kişilik özelikleri: iyi bir özellik olumludan olumsuza geçer ve arada hep ince bir çizgi vardır. Aşıkken olumlu tarafı görürüz sadece. Ama çok sevdiğimiz özelliğin bir de çekilmez tarafı vardır. Geçişlilik halleri, şefkatin bunaltıcılığa, sabırlılıktan sürüncemede bırakmaya uzanır. Devamlılığın keşfinde adamın karısına duyduğu aşkın olumsuz tarafta meyledişini, 30 yıl evlilik bunalmasıyla izliyoruz bir nevi. Adamım deyişiyle oğulları için tedavi bulma dramı, onu eğitmenin ve hatta dünyaya getirmenin dramı. Baby boomer kuşağından bir adam evliliğin kader olduğuna inanıyor, yaşıtları gibi, kaderden kaçamıyor. “Daha derine inmekten hoşlanan bir insan olduğum yanılsaması içindeydim, oysa meselelerin özüne inmekten kokuyordum.” İletişimsizlik, kaçış, koy vermişlik, şikayet, öyle bir adamın iç bunaltıcı romanı. Karen’den yine: “Eskiden beri gerilim hattı gibiydin.”

“Başkanlar ölünceye kadar başkandır.”

“Mr Burton, şunu söylemek istiyorum, işler ters gittiğinde hep kendimizi sorumlu tutmak, son derece çağımıza ve Batı’ya özgü bir sapkınlıktır.” S151 - iyi dipnot.

Kendime en dip not, bu yıl Dante yılı belli, her yerden çıkıyor, okunacak 800 küsur sayfalı İlahi Komedya. Cehenneminden Araf’ına.
Profile Image for Sirpalli.
111 reviews12 followers
February 28, 2019
Inanilmaz guzel ve etkileyici bir kitapti.. Cok guclu bir kalem... Bana gore cok farkli ve guzel bir uslubu vardi yazarin.. Diger kitaplarini da mutlaka okuyacagim...
Profile Image for Cassidy Brinn.
239 reviews28 followers
February 16, 2009
I want to read and reread everything that Parks has written. My main complaint is that his books hypnotize me, so that I cannot stop reading and end up finishing too quickly.

And this book deserves to be savored. In Chris Burton's ever-chattering mind, sentences of different tenses follow one another with suggestive wit to capture how his memories are weaving through perception and prediction, which also happens to be one of the very dilemmas he is pondering! Yes, here theme and style intertwine so as to be indistinguishable, and that's what I call some damn decent writing.

Such prose improves my life as I begin to imitate the character's mind patterns. So fun to have clever protagonists! Chris Burton's reflections on Italian character are spot on, as his parody of the typical romanticized depictions thereof. His ideas about destiny as "something we do together" are also entirely worth ponderization, especially for me as an expat.

Now if Parks could only convincingly write other types of characters, he would be one of my all-time favorite authors. Actually, he may be that anyhow.
Profile Image for Emina Buket.
183 reviews18 followers
June 30, 2020
Bu kitabi Roza Hakmen çevirdiği için çok şanslıyız. Kitap benim için okuması zor bir kitap oldu. Bütün gün birinin zihninde gezmek kadar yorucu birşey yokmuş bu kitap sayesinde onu görmüş oldum. Yani aklından ah keşke insanlarin aklını okuyabilsem diye geçiren varsa ya da böyle bir dileği olan varsa öncelikle bu kitabı okusun lutfen.
Gündelik hayatı yaşarken insanın aklından neler gectigini, hayatı nasıl sorgulattigini anlatan kitap. Etkileyici, vurucu ve zihinsel olarak yorucu. Öyle şezlongda okunacak bir kitap değil.
Profile Image for zehra.
73 reviews1 follower
December 22, 2025
kader kitabıyla tim parks beni çarptı. kitap boyunca okurunu hazırlıksız yakalayan cümleleri ve yüzleştirmeleriyle iğne batırıp durdu. anlatıcının geçmişine ve şimdisine eş zamanlı tanık tuttu. bilinç akışı sebebiyle cümleler oradan oraya savrulsa da beni yormak şöyle dursun aldı götürdü. çarpıcı bir başlangıcı var kitabın ve bu olay sonrasında eski gazeteci mr. burton kendine, ailesine ve çevresine dair düşünüyor, bunları okuyoruz. bağlantılar, bir batıni eserde rastladığı tanımla bandular, etkiliyor onu. “kader, birlikte yapılan bir şeydir” ifadesi geçiyor kitapta. bağlantılar kaderi oluşturuyor. aldığımız ya da aldığımızı sanarken belki de almaya itildiğimiz kararlar örüyor kaderi. içindekileri daha fazla taşıyamazken dile getirdikleriyle kaderini etkilediğini/etkileyebileceğini düşünürken mr. burton olmaktan çıkarak isimleşiyor, chris oluyor. kitap boyunca soyadıyla görünen bu karakter birden var oluyor sanki içindekileri dökerek.

çok sevdim. yıl sonuma çok güzel geldi tim parks. üzerine düşünülecek nefis satırlar bıraktı bana. bazı bazı aklıma gelecek, çizdiklerime göz atacağım, biliyorum.
Profile Image for Terss.
660 reviews36 followers
February 6, 2023
Bu kitabı tarif ederken söylenebilecek ilk kelime sanırım 'tuhaf' olur.
Olay örgüsü sondan başlıyor ve biz romanın kahramanı ile birlikte iki adım geri sonra beş adım geri sonra az önceki iki adımdan devam şeklinde ilerliyoruz.
Bu kitapta benim en sevdiğim şey didaktik öğelere hiç yer vermeden olabildiğince kirli bir insan tasviri sunması.
Neredeyse kafkavari bir anlatımı olmasına rağmen bazı yerlerde cümlelerin ucu kaçmış. Bu kitap belki 150 sayfa olsaydı çok daha okunası bir kitap olurdu.
31 reviews1 follower
August 8, 2021
Sıradışı bir üslup ancak okunması zor ,çok sevmedim.

A unigue style but hard to read ,not liked much.

Una straordinaria stile ma difficile per leggere non piace molto
Profile Image for Anastasia.
60 reviews173 followers
March 20, 2017
Si entra nella testa del protagonista, Chris Burton, uomo inglese di mezza età che vive e lavora in Italia, quando apprende per telefono del suicidio del figlio schizofrenico, e si resta nella sua matassa di pensieri per le settantadue ore successive. La mente di Chris è un flusso irregolare e allo stesso tempo continuamente rotante attorno ad alcuni concetti, come chiodi fissi e parole-chiave. Attraverso di essa avviene non soltanto una prima, minima elaborazione del lutto, ma è anche l'occasione per un discorso che ricapitola la sua vita familiare, il rapporto difficile con la moglie, con la figlia adottiva e il figlio appena morto. Si inserisce anche un altro binario parallelo, ovvero quello del suo lavoro, cioè il suo passato di giornalista in Italia, di studioso del carattere nazionale italiano. Nel momento in cui apprende la notizia è impegnato in due lavori: uno è l'intervista ad Andreotti, l'altro è la stesura di una cosiddetta opera monumentale sul carattere italiano.
L'idea di un'opera monumentale, la sicurezza di sé che viene dal saper prevedere un comportamento a livello nazionale, di saper maneggiarlo, saper trattarlo con disinvoltura si scontrano mano a mano con una vulnerabilità, un'instabilità dei rapporti intimi di Chris che pian piano svelano come, in fondo, non abbia saputo controllare né sapere, capire fino in fondo diversi eventi in famiglia. Non a caso spesso ricorda e si rivolge allo psichiatra che curava il caso di suo figlio, e che ha richiesto di poter fare delle sedute anche con i genitori, e attraverso di esse vengono dati alcuni spunti che poi Chris, da solo, ritratta con se stesso per capire meglio. La maniera non è quella più generosa, volitiva di uno scavo in se stessi propositivo e volto specificamente ad "andare fino in fondo" - come dice Chris - ma è uno sfogo nervoso, un sassolino dalla scarpa che dà fastidio e su cui il pensiero si concentra, e pian piano, prima a intermittenza, poi fino ad una comprensione cosciente, emergono i motivi più fondativi, fondamentali della situazione presente, oltre che del suo stesso comportamento verso la famiglia.
Sono tanti gli argomenti affrontati, intrecciantesi molto bene tra il contesto privato e il lavoro o un più generale discorso sull'Italia, sullo straniero in terra straniera, sulla lingua, su ciò che resta dell'amore in età avanzata e sul rapporto genitoriale, e altro ancora.
Il "destino" infatti è un laccio, un legame affettivo che sembra governare i personaggi, e dove le loro azioni arbitrarie, a volte escludenti l'altro, sono vane affermazion di potere che non possono cancellare un bisogno reciproco, talmente radicato ormai che sembra impossibile pensare né un passato né un futuro senza di esso, al di là di tutte le deviazioni fatte dai personaggi, che non sono altro che giri in tondo, tentativi di elusione che lasciano il tempo che trovano. "Destino" allude ad una scelta non-scelta, all'imboccare una strada senza ritorno senza rendersene nemmeno conto.
In un certo senso con "destino" si fa riferimento anche al discorso sulla prevedibilità degli italiani, di Andreotti ad esempio, e allo stesso tempo sul soggetto che registra queste prevedibilità. Chris, pur lavorando da tempo in Italia, non è italiano e non lo sarà mai, la casa di Roma, casa della moglie, che racchiude in sé - come nella città stessa - tutto un carattere eminentemente italiano, non è una vera e propria dimora per lui, si sente continuamente estromesso, intimamente rigettato. Gli italiani come tali non cambiano, sono un insieme di elementi ricorrenti, naturali, come un destino, con cui lo straniero si scontra, che a tratti esamina perplesso. Un po' come i rapporti personali, sembra una convivenza che ormai ha inciso irreversibilmente il protagonista e di cui non è in grado di disfarsi.
Non so come mai abbia avuto una ricezione così limitata, pur essendo un libro italiano Adelphi e per niente pretenzioso o vuoto di significato. Pur non considerandolo un capolavoro raffinato da letteratura indimenticabile, rimane una buona lettura, offrendo tra l'altro il caso particolare, contemporaneo di un conflitto privato di una famiglia italo-inglese, di un discorso tra inglesi e italiani e una percezione esterna dell'italiano stesso con evidenti spunti autobiografici. A tratti le sue ripetizioni mi hanno ricordato i chiodi fissi dei personaggi di Bernhard.
Profile Image for Ferda Nihat Koksoy.
518 reviews28 followers
December 29, 2022
"Kimlik acıda gizlidir".

"Anlaşılmazlıkla öngörülemezliğin arasında yaşıyoruz".

"Kişilik en büyük mutluluktur" (Goethe).

*

"Gerçi belirli bir tip ya da özellik, İtalyanlığın doruk noktası sayılamaz, hatta İtalyan ulusal kimliğinin özü olarak da görülemez; çünkü kendi başına insan ya da insanlıkdışı olunamayacağı gibi, annesiz evlat olunamayacaği gibi, kendi başına İtalyan ya da İngiliz de olunamaz. Ne var ki, birbirlerini biçimlendiren bir tipler topluluğu mevcuttur; bunlar birbirleriyle ilişkili olarak, bilhassa birbirlerine etkileri ve tepkileri açısından ele alındıklarında, daha tipik karakterler haline gelirler. Bir İtalyan dinamiği diyebiliriz. Birbirini tamamlayan zihinsel bir cemaat. Öyküleri birbirine bağlamanın, olası hareket alanlarını hayal etmenin ve böylece birbirini tanımlamanın, kendini oluşturmanın belirli bir yöntemi. Bu tür bir dinamiğin mevcudiyetini belirlemenin, yayılımını ve evrimini, nüanslara açıklığını ve değişime direncini takdir etmenin, yeni öngörülebilirlik alanları keşfetmek olacağını uzun süredir düşünmekteydim."

*

"Aynı anda hem yemek yiyip hem okumak, hem bedeni hem zihni tatmin etmek kadar zevkli ve ayarlamasi çetrefilli bir şey yoktur. Ayrıca İngiliz zihniyetiyle İtalyan zihniyeti arasındaki farkın en iyi göstergesidir bu."

"Genç ve güzel kadınlar insanlığın sunabileceği en harika şeylerdir."

"İtalyanların birbirleriyle anlaşmalarını sağlamanın tek yolu silah zorudur (Garibaldi).
İtalya'da iktidar gerçek bir iktidar değildir, çünkü kimse size itaat etmez."

"Sıkıcılık nadiren dengesizlikle örtüşür, müthiş güven vericidir."

"İtalyanların görünürde hareketli olan çelişkileri kör dövüşüne sürükleme eğilimi, Anglosaksonların netlik çabalarını engelleyecek düzeydedir."

"Zihin yırtıcı bir hayvan gibi huzursuzca dolaşır durur, sizinle hiç durmadan konuşur."

"Evlilikte eşler kamu sicillerinden rastgele seçilse, toplam mutluluk ve mutsuzluk düzeylerinde önemli bir değişiklik olmazdı" (Samuel Johnson).

"Ulusal kimliğin momenti dilde gizlidir, ...her ulus aynı şarkıyı sonsuza kadar kendi kendine söyler durur."

"Benedetto Croce (filozof), İtalya'yı yanlış bir söylemden, yanlış duygulardan kurtarmak gerektiğini vurgular; her tür retorik ve duygusal romantizmden arıtılarak, sürekli fakat yapıcı bir özeleştirinin yaygın olduğu bir İtalya'nın hayalini kurar."

"Bana seni oyalayan şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim."

"... dünyanın heyecana ve başkalarının derdine sevinmeye duyduğu açlığı gidermek için gazetecilerin her gün bulmak zorunda oldukları çarpıcı kelimeleri bulmayı hiç istemediğimi ansızın fark ettim ve gazeteciliği bıraktım."

"...merak ettiğim tek şey, Andreotti'nin kafasının içinde neler olup bittiği: Her sabah erken saatte kilisede ayine katılıp kuşkusuz samimiyetle günlük dualarını okurken; yolsuzluklara bulaştığını bildiği uşaklarını kuşkusuz kurnazca görevlendirirken. Andreotti kadar İtalyan olmanin nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum, dedim. Zihnin böyle çelişkileri nasıl barındırabildiğini. Daha doğrusu nasıl böyle çelişkilerin üzerine kurulduğunu. Böyle çelişkileri temel aldığını. Bütün enerjisini bu çelişkilerden aldığını.

"Dante'nin Araf'ının ana fikri, tarihin bir "Cehennem" olduğu ve insanın bu tarihten çekilerek mükemmeliyete giden hac yolculuğuna ("Araf" ve "Cennet") çıkması gerektiğidir."
Displaying 1 - 30 of 69 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.